"Washington DC’deki Soykırım Müzesi’nde süregelen sergilerden birinin adı çok çarpıcı geldi: ‘Komşular da Vardı.’ Serginin içeriği Holokost sırasında yanı başlarından götürülen komşularını izleyen sıradan insanlardı. Her şeye şahit olanlar. Dükkânlar yağmalanırken kendisininkine yangın sıçramasın diye titizlenenler, Yahudi komşusu götürülürken evindeki gümüşleri ve örtüleri alıp kullanan veya satanlar. "
Fenerbahçe kafilesine düzenlenen pusu birkaç gün daha öfke uyandıracak sonra unutulacak. Ancak pusu başarılı olsaydı ve 116 milyon Euro değerinde gencecik sporculara sahip bir takım gözümüzün önünde yok olsaydı bu tarihi bir olay sayılacaktı. Bu Türkiye’de hem futbolun hem de sporun kara lekesi olarak geleceği etkileyecekti.
Sorum şu: ‘Bir daha asla!’ diyecek kadar insanları tetiklemesi için büyük bir felâket mi olması gerekiyor? Aslında her gün korkunç senaryolar birbiri ardına yaşanıyor. Sonuçları bakımından büyük yıkımlar yaşanmazsa etkisini kaybediyor ve unutuluyor. Hele ki kişiyi doğrudan ilgilendirmeyen meseleler daha da hızlı unutuluyor. Daha da fenası, o felaketin olmamasına garip bir şekilde üzülenler ve hayıflananlar olması. Herkes izliyor. Bazıları olmadı diye hayıflanarak bazıları ise üç dakikalık dikkati el verdiğince duyarlılıkla.
Washington DC’deki Soykırım Müzesi’nde süregelen sergilerden birinin adı çok çarpıcı geldi: ‘Komşular da Vardı.’ Serginin içeriği Holokost sırasında yanı başlarından götürülen komşularını izleyen sıradan insanlardı. Her şeye şahit olanlar. Dükkânlar yağmalanırken kendisininkine yangın sıçramasın diye titizlenenler, Yahudi komşusu götürülürken evindeki gümüşleri ve örtüleri alıp kullanan veya satanlar. Bütün Avrupa SS tarafından arındırılmadı maalesef. Bazı bölgelere Alman subay girmedi bile. Naziler çoğu bölgede gönüllü yardımcılar buldular. Bazılarının beyni yıkanmıştı, Örneğin Polonyalılar Rusya işgalinden korunmak için Almanlara tahliye konusunda hevesle yardım ettiler. Bazıları ise yokluk ile baş etmek için nüfusun erimesini makul buldular. Bazıları ise hiçbir şey düşünmeden sadece izledi. Ancak J.Stuart Mill’in dediği gibi, eylemsizlik de bazen başkalarına zarar verme şeklidir. Çoğu insan, gerek korku gerek açgözlülük gerek de ahlaki bir sınavla karşılaşınca ne yapacağını bilememekten eylemsiz kaldı.
‘Bir daha asla’ diye insanlığın ant içtiği şey aslında her gün her köşe başında tekrar tekrar yaşanıyor. Tarihsel boyut kazanmamasının nedeni ya ört bas edilmesi, ya sonuçlarının planlandığı kadar trajik olmaması ya da insanların çıkarları nedeni ile umursamaması. Ama hala seyircilik devam, ta ki ‘Bir daha asla’ diyecek kadar yıkıcı bir şey olana kadar.
Tarih galipler tarafından yazılır demişti Churchill. Birinci Dünya Savaşı’nın galibi İttifak Devletleri olsaydı bugün başka tarihsel gerçeklerden bahsediyor olacaktık. Keza Jül Sezar’ın suikastı başarılı olmayıp iktidarda kalmaya devam etseydi daha da güçlü bir Roma İmparatorluğu’nun günümüze yansımalarını yaşayacaktık. Foucault’ un bir tespiti var: Toplumun muzaffer kesimi, siyasi gücünü kullanarak tarihi yazar ve yenilmiş olanın versiyonunda muhtemelen yer alacak tarihsel gerçekleri bastırır. Tarihsel revizyona bile gidebilir. ( Maazallah !)
Kısacası demek istediğim tarih el yapımı bir üründür. Sonuçları yanlı olarak yansıtılabilir. Bu yüzden geleceğe daha doğru referanslar bırakmak için çıkarcı manipülasyonlardan bağımsız olarak olayların tarihe geçmesini sağlamayı hedeflemeliyiz.
Türkiye bütün bir spor kafilesini pusu sonucu yitirseydi kenetlenip tekrarlanmaması için ant içerdik. Bir seferlik olmuş gibi ant içsek?