Birkaç yıl önce, bir iş görüşmesi için davet edilmiştim. Doğrusu, gittiğim yerde çok sıcak karşılandım. Önce sıradan bir söyleşi, arkadan çaylar gelsin derken, görüşmeye gittiğim kişi sözü aldı, bir türlü bitirmek bilmedi. Özel yaşantısından, yaşadığı deneyimlere, iş ilişkilerine kadar bir saati aşkın bir zaman, sürekli kendini anlattı. Sonunda dayanamadım, o anda bir başka görüşmem olduğunu söyleyerek izin istedim. Telaşla birkaç dakikada bir araya gelme nedenimizi açıkladı, bana yine de konuşma fırsatı vermemişti. Daha konuya bile giremeden o işyerinden ayrılmak zorunda kalmıştım. Söyleşimizin yarım kaldığından, işle ilgili yeterince konuşamadığımızdan yakındı. En kısa zamanda yine bir araya gelmemizi önerdi. Kuşkusuz bu son görüşmemiz olmuştu. Kimi gün yolda karşılaşırız. Ne zaman bir araya geleceğimizi sorduğunda, onu atlatmak için yeni bahaneler üretmek zorunda kalmam doğrusu beni de sıkıyor; ama çok konuşup hiçbir şey söylemeyen bu adam için harcadığım zamana daha çok acıyorum.
Kuşkusuz herkesi, terazinin aynı kefesine koymamız doğru değil!
Gözümün önüne tanıdığım, bildiğim insanlar geliyor. Çok konuşanlar, konuşmaya katılanlar, hiç konuşmayanlar, yalnızca dinleyenler… Sözüm salt buluştuğumuz, söyleştiğimiz arkadaşlar için değil, kendi alanlarında seçilmiş konuşmacılar için de geçerli. Öyleleri var ki, anlattığım işadamı gibi bir saat boyunca konuşup da hiçbir şey söylememe başarısını göstererek, bu yeteneklerini ortaya koyuyorlar. Kimi de söyledikleri birkaç sözcükle sizi yüreğinizden, beyninizden vurabiliyor.
Her ne denli bu özel kişilerle ilgili değilse de, Chuang Tzu’nun şu sözleri üstünde düşünebiliriz:
“Söyleşmeye söz gerekmez. Kimi yaşam boyunca konuşur, bakarsın bir şey söylememiş; kimi de bir yaşam boyunca susar, ama görürsün ki hep bir şeyler söylemiş.”
Konuşmak, kuşkusuz başlı başına bir sanat! Konuya egemen olma, sözcük seçimi, vurgulamalar, dinleyiciyi etkilemede önemli etmenler; ancak en önemlisi konuşma sonunda dinleyicide bıraktığı izlenimdir.
Bu sözleri yazarken bir komşumu anımsadım. Seçildiği bir kurumda kendini kanıtlamak, özgüven kazanmak amacıyla konuşma eğitimi kurslarına katılmış. Yanıma her geldiğinde kurul toplantılarında nasıl konuştuğunu, herkese gereken dersi nasıl verdiğini anlatır dururdu. Eğitimini, birikimini bilmesem belki inanırdım; ancak ilkokulu bitirmiş, o yaşına kadar eline kitap almamış bu kişi, kulaktan dolma bilgiler, başkalarının sözleriyle ne denli etkili olabilir? Ben anlattıklarının doğruluğuna inanmadıktan, sözlerine katlanamadıktan sonra?..
Hangi konuda isterse olsun, deneyim, bilgi ve içtenlikten yoksun hiçbir konuşma, yeterince etkili olamaz. Kimi zaman suskunluğumuz bile, konuşmalarımızdan daha çok şey söyleyebilmektedir.
Bu konuda herkes kendine göre örnekleri çoğaltabilir. Kendi payıma şunu söylemek isterim:
Söz’e ulaşmak içindir, sözcüklerle boğuşmam!