Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, 2001 yılından bu yana gelenek haline getirdiği Direkt Hat Programı’nda ülkenin dört bir yanından iletilen soruları yanıtlarken bir mesaj verdi: “Rusya’nın yeniden imparatorluk kurmak gibi bir arzusu yok. Ancak Amerika’nın vassalı da olmayacağız.” Geçtiğimiz haftalardaki gelişmeler Putin’in bu sözlerinin laftan ibaret olmadığını kanıtlar nitelikteydi.
Rus ekonomisi çöktü çökecek diye beklenirken, nisanın ikinci haftası ruble dolar karşısında şaşırtıcı şekilde yüzde 10’luk bir değer kazandı. Öyle ki, rubledeki artışın ithalatı artırıp yerli üreticinin elini zayıflatacağı kaygısıyla Merkez Bankası müdahale etmek zorunda kaldı.
Rusya’nın, ekonomik daralmanın etkilerini faiz oranlarına müdahale ve yerli üretimi destekleyen politikalar sayesinde iyi idare ettiğini gösteren analizlerin sayısı bir anda artmış durumda. Dünya Bankası Avrupa ve Orta Asya Başkan Yardımcısı Laura Tuck’ın da dediği gibi Rusya ekonomik krizin en kötü dönemini geride bırakmış olabilir. Evet, yaptırımların hayat standartlarını vurduğu bir gerçek. 2015’in ilk çeyreğinde enflasyondan arındırılmış gelir düzeyi geçtiğimiz yıla oranla yüzde 1.4 azalmış. Perakende satışlar yüzde 6,7; ithalat ise yüzde 37,9 gerilemiş. Buna rağmen uzmanlar artık daha iyimser rakamlar telaffuz ederek, Rusya’nın üretiminde yüzde 2,6’lık bir küçülme olacağını öngörüyorlar. (Bloomberg,17 Nisan 2015)
Kendisine yönelik çemberin daralmasına rağmen, Putin yaptığı siyasal ve ekonomik hamleler ile stratejik etkinliğini muhafaza ediyor. Örnek vermek gerekirse, Rusya yaptırımlar yüzünden kaybettiği pazarlara alternatif bulmakta çok da sıkıntı çekmiyor. Karşı yaptırım kararıyla AB’den gıda alımını kesen Rusya, yüzünü Türkiye’ye döndü. Avrupalı devletler enerji kaynaklarını çeşitlendirme üzerine kafa yorup, proje temelleri atarken, Rusya da kendini garantiye alacak uzun soluklu gaz anlaşmaları imzaladı Çin ile.
Moskova, Batı ittifakı içindeki fay hatlarından maksimum düzeyde fayda sağlamasını da biliyor. Bunun somut bir örneği, Yunanistan-Rusya yakınlaşması. Borç ödemeleri yüzünden bir hayli gergin olan AB-Yunanistan ilişkileri, Başbakan Alexis Çipras’ın Moskova ziyareti ertesinde AB’den bağımsız bir dış politika izleyebileceğine dair açıklamalarıyla daha da gerildi. Yunanistan’ın Rusya’dan mali destek alıp almadığı belirsizliğini korurken, Türk Akımı projesine eklemlenmesi ve 1990’larda Rusya’dan almış olduğu S-300 füzesavar sisteminin bakımı ve yeni füzelerle desteklenmesi gibi konular liderlerin gündemindeydi.
Rusya, Ortadoğu’da daha etkin bir siyaset izleyeceğinin sinyallerini de verdi geçtiğimiz hafta. İran’la varılan çerçeve anlaşmasının yankıları sürerken, Rusya’nın 2010’da satışını askıya aldığı S-300 füzesavar sisteminin yeniden teminine ilişkin art arda anlaşmalar yapması bir anda dünya gündemine oturdu. Rusya’ya 800 milyon dolarlık bir para girdisi sağlayacak anlaşma, müzakerelerin neticesinden bağımsız, İran’ın havadan gelecek saldırılara karşı güvenliğini artıracak. Kime karşı olduğunu tahmin etmek zor değil.
Ayrıca Rusya iki ülke arasında varılan “ürün karşılığı petrol” anlaşması ile aynı zamanda yabancı yatırımcılara açılacak İran pazarından yer kapma telaşını da açıkça ortaya koymuş oldu. Buna göre Rusya alacağı petrol karşılığında, İran’a tahıl, teknoloji ve inşaat malzemesi verecek. Bir nevi takas diyebiliriz. Hazar Denizi’ne kıyısı olan iki devletin taşıma maliyetlerini düşürecek. Rusya gemilerle İran’a ürün tedarik ederken, aldığı petrolü İran üzerinden Çin ve Hindistan olmak üzere Asya-Pasifik ülkelerine pazarlayacak. Böylelikle yaptırımların kalkması halinde piyasalara sürülecek İran petrolünün arzını bir nebze kontrol altına almış olacak ki petrol fiyatları daha da düşmesin.
Gelişmeler gösteriyor ki ekonomik yaptırımlar Rusya’ya ne Kırım ne de Ukrayna konusunda istenilen adımları attırmayı başaramadı. Aksine Rusya her fırsatta sahadaki planları sabote edecek güçte olduğunu göstererek “Ben de varım” diyor. Üstelik de baskılar arttıkça Putin, Batı karşıtı milliyetçi bir söyleme sarılarak iç siyasette iktidarını pekiştirdiği gibi, dış politikada hatları giderek belirginleşen direniş ekseninin lideri konumuna yükseliyor.
İran Savunma Bakanı Hüseyin Dehkan Moskova’da düzenlenen 4. Güvenlik Konferansı’nda “NATO’nun füze savunma sistemine karşı Çin, Hindistan ve Rusya ile işbirliğine açık olduklarını” söyledi. Dehkan’ın sözleri ardından Rusya Dışişleri Bakanı üçlü görüşmelerin hemen başlatılabileceğini duyurdu.
Putin 2007’den beri Batı’nın dünya düzeninde Rusya’ya biçtiği rolü eleştiriyor. İran’ın sisteme entegre edilmesine bunca kafa yorarken Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi üyesi Rusya’nın Batı karşısında konumlandırılmasının ne gibi sonuçlar doğuracağını iyi değerlendirmek gerek. Üstelik de Ukrayna, İran ve Suriye’nin geleceğinde kritik bir role sahipken.