Öyle bir lig yaşıyoruz ki ligin bitmesine sadece birkaç hafta kalmış, ama üç büyükler hâlâ kafa kafaya yarışıyor. Fenerbahçe haftaya lider başlıyor, üçüncü bitiriyor. Çok değişik, benzerini hatırlamadığım bir sezon geçiyor.
Fenerbahçe geçen senelerde, özellikle 3 Temmuz olaylarına kadar daha ateşli, daha hırslı oynayan bir takımdı. Öne geçti mi kolay kolay bırakmazdı. Daha çok gol atardı. Daha çok pas yapardı. Kornerler, serbest vuruşlar daha heyecan verirdi. Takımda bir çocuğun duvarına posterini aşacağı bir-iki oyuncu olurdu. Tribünler tıklım tıklım dolu olurdu. Adeta şenlik gibi eğlenceli maçlar yaşanırdı. Hooijdonk, Alex’in getirmiş olduğu bir kültürle entelektüel bir hava eserdi.
Tabii teknik direktör de kariyerli olurdu. Karizması olurdu. Mikrofon uzatıldığı zaman enteresan bir yorum, taktiksel değerli bir şeyler söylerdi. Liderdi. Bütün bunlar Fenerbahçe kazansa da kaybetse de artık eski çizgisinde değil. Eski eğlence, eski festival havası artık yok. Taraftara eski güveni vermiyor. Alex’li kadroyu düşünüyorum da öne geçtiği maçta 30 tane pas yapmadan topu bırakmazdı. Lugano gibi oyuncular vardı, ruh katardı. Bu kadar kritik bir dönemde bu kadar isteksiz olunmazdı.
Fenerbahçe zaten iyi oynamıyordu. Büyük maçları son dakikalarda attığı gollerle kazanmanın moraliyle devam ediyordu. Taraftar geçtiğimiz hafta kaybedilen iki puan ile birlikte şampiyonluktan umudunu yarı yarıya kesti. İpleri Galatasaray ve Beşiktaş’a verdi, “atları sen sür, ben kovalarım” dedi. Kovalar kovalamasına da, artık o atlar durur mu, belli de olmaz. Çünkü Galatasaray ve Beşiktaş da ayrı kötü…