Bir Çinli düşünüre sormuşlar: -Bir insanın geveze ya da bilge olduğu nasıl anlaşılır? -Kolay, demiş Çinli düşünür. Bilgeyi sorduğu sorulardan, gevezeyi de verdiği yanıtlardan ayırabilirsiniz.
Bir Çinli düşünüre sormuşlar:
-Bir insanın geveze ya da bilge olduğu nasıl anlaşılır?
-Kolay, demiş Çinli düşünür. Bilgeyi sorduğu sorulardan, gevezeyi de verdiği yanıtlardan ayırabilirsiniz.
Ünlü düşünür Voltaire de, bir insanın değerini anlamak için verdiği yanıtlara değil, sorduğu sorulara bakmamız gerektiğini söyler.
Sorular, yanıtlardan önemlidir!
Şöyle de söyleyebiliriz: Bir soru yoksa, verilecek ya da aranacak bir yanıt da yoktur!
O sorduğumuz bir ya da birkaç soru tümcesi içinde bilgilerimiz, birikimlerimiz, deneyimlerimiz gizlidir çoğu zaman. Onlara dayanarak karanlıkta kalan kimi noktaları aydınlatmaya, görüşlerimizi güçlendirmeye, karşıt düşünceleri anlamaya, belki de ilk kez karşımıza çıkan bir konuyu öğrenmeye çalışırız. Çoğu kez de, kendi yanıtlarımız bellidir kafamızda. Sorularımızla bunları karşılaştırmaya bakarız. Kısacası, hangi amaçla istersek soralım, konuya yaklaşım şeklimiz, bizim nasıl bir insan olduğumuzu da ortaya koymaktadır: Bilgili, cahil, aptal ya da akıllı… Bizi düşünmeye iten, yaratıcılığımızı kışkırtan da zekâ ürünü sorulardır!
Kendi payıma denemelerimi sorular üstüne kuruyorum. Ele aldığım farklı ve karşıt kavramlarla, bir yandan benim düşünce alanımı genişletirken, öte yandan okuyucuyu da yeni sorular üretmesi için kışkırtmaya çalışıyorum.
Birçok bilim dalı, yanıtların peşinde koşar; oysa felsefenin asıl işlevi her şeyden kuşku duymak, kesin yanıtları bulmaktan çok soru sormaktır. Kesin bir yanıt, araştırılan konuya son noktayı koyar; düşünürler ise yeni sorular üreterek, kişiyi daha çok düşünmeye yönlendirir. Platon’un soru ve yanıtlarla gelişen söyleşileri, bu konuya en güzel örnektir.
Bilge insan için sorular, arayışın ilk kıvılcımı, çıkış noktalarıdır.
Ünlü düşünür Demokritos, hizmetçisinin getirdiği incirleri yerken burnuna bir bal kokusu gelmiş. İlk kez aldığı bu kokunun kaynağını bulmak için sofradan kalkmış. Bu incirlerin toplandığı ağacın yanına gitmeye hazırlanmış. Hizmetçi kadın gülmeye başlamış. Boşuna zaman yitirmemesini, bu kokunun incirleri toplarken koyduğu bal çanağından geldiğini söylemiş. Bunu duyan Demokritos’un, bir araştırma fırsatını kaçırdığı için canı çok sıkılmış. Hizmetçiye dönerek, ben yine de incirde, bal kokusu kendiliğinden varmış gibi nedenini araştıracağım, demiş.
Plutarkhos da bir adamdan söz eder. Bu adam, arama tutkusunu yitirmemek için kuşkulandığı gerçeğin kendisine söylenmesini istemezmiş.
İnsanın var oluşu ile birlikte zihnimizi kurcalayan ve yanıtını bulamadığımız öyle sorular vardır ki, güncelliğini her zaman koruyacaktır: Kim olduğumuz, nereden gelip nereye gittiğimiz, Tanrı’nın varlığı, ölümün ötesi…
Sorular bizi korkutabilir; ama yanıtını hiç bulamayacağımızı bilsek de, arayışımızı, kuşkularımızı sürdürelim!