Kimi kişi vardır, kem gözlü diyemesek bile, bir bakışıyla, bir sözüyle yıkıcı olabilir. Halk arasında buna nazar deriz. Batıl inanç mı? Tam olarak değil. “Ayin ara” diye bir kavram, gerçekten var. Maimonides de ‘iyi göz’ konusuna el atmış. Ne demiş, bakalım mı? Aynı şeyden mi bahsetmiş? Bu konu, Kanun Kitabı’nın 2. Bölümü’nde, 7. Kanunu’nda işlenmiş.
“Kişi ne fazlasıyla açgözlü (kelimesi kelimesine ‘geniş ruhlu’) olup zenginlik peşinde koşmalı, ne de tembel olup işini ihmal etmelidir. Aksine, iyi gözlü olmalı, az iş yapmalı (burası ilginç, sevgili okurlar, üstat dünyevi işten söz ediyor), bunun yerine Tora öğrenimi ile ilgilenmelidir. Ve elde ettiği az şeyle (rızkıyla) memnun olmalıdır.
İnsan, kafasını zenginlikle bozacak ya da fazla tembel olacak yerde, iyi göz sahibi olmalı ve ‘yeterince’ çalışmalıdır. Cümlede bir dengesizlik var, değil mi sevgili okurlar? ‘İyi göz’ kavramının burada yeri yok gibi… Rambam acaba “çok fazla ya da çok az çalışmamanın çözümü, başkalarını kıskanmamaktır”, onu mu demek istiyor?
Eğer filancalarla yarışmak için fazla çalışıyorsak, doğru tahmin ettik demektir. Ancak hepsi bu mu? Kafayı paranın kendisine taktığımız olmaz mı? İnsanda, zenginliğe karşı doğuştan gelen bir aşk yok mudur? Rambam’ın dediği ‘iyi göz’ bunlara engel olur mu?
Talmud (Bava Metsia 42a) şöyle yazar: Deposuna, tahılını ölçmek için giden kişi, tahılının ‘artması’ için dua edebilir. Ancak bunu, tahılını tartmadan önce yapmalıdır çünkü kutsama, gözden gizli gelir. Biz buna bereket diyoruz ve bereket, Tanrı’nın, Doğa Kanunları’nı sırtımız dönükken arkamızdan değiştirmesi anlamına gelmez. Kısacası, Aşem’in işine aklımız ermez, sevgili okurlar. Ancak bu olgu, insan gözünün doğasını anlamamız açısından önem taşır. Bir şeye ya da birine dik dik bakmak, onu kontrol altında tutmaktır; senin üzerinde hakkım var demektir. Senin mahremiyetin yok, ben hiç utanmadan, dilediğim gibi bakarım, demektir. Bir de ‘yukarıdan bakmak’ vardır, insanın ezilip büzülmesine yok açar. Ya da bir bakışla hizaya getirmek… Anlaşılacağı gibi, gözler bir kontrol aracıdır. Talmud’un demek istediği budur. Tahıla bakarsam, tahıl benim demektir. Mucizevî şekilde artması mümkün değildir çünkü ben, fiziksel dünyanın kanunlarıyla kısıtlıyım.
Buna karşın daha tahıla bakmamışsam, miktarı artabilir çünkü kontrol, henüz Aşem’in Elindedir. Tahıl, Aşem’indir, daha insan dünyasına ‘inmemiştir’. Sınırsız evrende, miktarın bir anlamı yoktur. Doğa Kanunları orada işlemez.
Şimdi bir cinlik aklıma geldi… Cüzdanımdaki parayı saymadan dua etsem, miktarı artar mı acaba? Ama cüzdanıma girmiş bir yerde; artık insan dünyasının kısıtlamasına bağlı.
Dönelim ‘iyi göz’ konusuna. İyi gözlü bir kişi, başkalarını kıskanmaz. Dünyanın ve içindeki her şeyin Aşem’e ait olduğunu bilir, dolayısıyla etrafına sahiplenici bir gözle bakmaz. İyi gözlü insan elindeki azla yetinir. Bilir ki, Aşem ona gereksinim duyduğu kadarını zaten verecektir. Bu yüzden daha fazlasına ihtiyaç duymaz. Rambam’ın bize benimsemeyi tavsiye ettiği tutum budur.
Kendimize şöyle demeliyiz, sevgili okurlar: “Eğer etrafımdaki her şeyin aslında Aşem’e ait olduğunu bilen iyi bir göze sahipsem, daha fazlasını isteme güdüsünü hissetmeyeceğim. Ben akla yatkın olanı yapacağım, gerisi O’na kalmış.” Ancak dikkat! Adam’ın lanetini hatırlıyorsunuz, değil mi? “Ekmeğini alnının teriyle yiyeceksin” (Bereşit 3:19). Dolayısıyla bir çaba sarf edeceğiz. Tembellik etmeyeceğiz. Aşem’in hayatta bize verdiği görevin gereğini yerine getireceğiz. Mademki her şey O’nun, iyi bir amaca sahip olacağız ki, bize karşılığını versin.
İyi bir göze sahip olmak demek, Aşem’in yarattığı her şeyde iyi bir şey görmek demektir.
Aşem de bize “’iyi gözle’ baksın, sevgili okurlar.