Dolap temizliği yaptım bugün…
Son birkaç aydır karıştırmışım dolap içlerini. Düzeni severim ben. Ruhum sakinler kendi düzenimi bulduğumda. Askılar aynı yöne bakacak, kıyafetler uzunluğuna ve rengine göre gruplandırılarak asılacak, bazıları kullanma amaçlarına göre dizilecek gibi... Var işte herkesin bir deliliği…
Gelgelelim hepsi karışmış birbirine şu son zamanlarda. Önem vermemişim içe, dıştaki düzen kadar. Nasıl olsa kapaklar kapanınca içeriyi görmüyorum. Dıştan görünen düzenli ya idare ediyor bir süre. Ta ki ruhum “Kalk toparlan!” diyene kadar.
Dolaplarımı toparlarken bugün yine, zihnimin ve ruhumun düzenden dolayı her katmanı ferahladıkça, kendimi kendime soru sorup cevaplar şekilde buldum. Dedim ki kendime “Sen son senelerde hayatını da ara ara böyle düzenledin, farkında mısın?” Evet, farkındayım. Dolabımda çok kullanılmayan ama olmazsa olmaz birkaç parçam en arkada ama hep orada; hiç ihtiyacım olmayan ama dolabımda yer tutmuş ya da ben tutmasını istediğim için orada durmuş ama bir anda yeter artık dediklerim gönderilmiş; çok işe yararmış gibi gözüküp aldığım ama elimi bile sürmediklerim artık işe yaramadığından emin olunarak atılmış; günlük hayatımda içinde olmaktan en keyif aldığım kıyafetler hemen elimin altında ve en önde... Dolapla hayat çok benzer aslında…
Bunları düşünürken birden aklıma ‘Görmek’ konusu geldi. Ne düşüneceğinizi önceden kestiremiyorsunuz ki… Kendiliğinden geliyor düşünceler. Bana ise onları izlemek kalıyor. Bu arada 4 derece miyop benim gözlerim. 10 yaşında 0,75’le başlayarak 4’e kadar geldi. Yani yaklaşık 38 senedir gözlük ve lens kullanıyorum. Her bedensel rahatsızlığın ruhsal bir nedeni olduğunu bildiğimden dolayı da bir şeyleri o yaşlardan başlayarak görmek istemediğimi biliyorum.
Neyse, anlatmak istediğim bu değil. Gözümde gözlük veya lens varken de görmüyorum ben. Yolda yürürken yanımdan biri geçti mesela. Bakıyorum ama geçip gittikten sonra sorun bana ne giyiyordu diye asla cevap veremem. Yani marka ayakkabılarını göremem ben; ya da cebi delinmiş paltosunu. Ama hissederim ben. O marka ayakkabıyı giymesinin onda yarattığı hissi görürüm ben yanımdan geçerken. Ya da paltosunun cebinin delinmesi onu utandırmışsa utandığını hissederim yanımdan geçerken. Yani ben hissederek görüyorum.
Bu bazı sorunlar yaratabiliyor tabii ki. Ruhunun zarifliğini, sevgideki cömertliğini hissettiğim ve hayatıma aldığım birinin eline özensizce sürdüğü ojesini görmediğim için etraftan uyarı aldığım oluyor! “Bu kişi sana göre değil Violet, görmüyor musun o özensiz biri ve sana da öyle davranır!”
Kafam bazen karışıyor mu? Evet !...
Sorgulayıp incelemeye alıyorum. Gerçekten eline özensizce oje süren kendi hayatındakilere de özensizce davranır mı? Acaba onların gördüğü bir şey var mı benim göremediğim? Etrafımdakilerin söyledikleri ile benim hissettiğim arasında gidip geldiğim bir süreç başlıyor.
Bugün dolap boşaltırken ve artık 48 yaşına gelmenin de etkisiyle ‘herhalde ömrüm boyunca etrafımdakilerin görmediklerini ben hissederek görmüşüm’ü iyice anladım. İçi görmüşüm dıştan görünmeyen. Hem bir hediye hem bir ceza bu! Görünen ile görünenin arkasındaki gerçek arasındaki bir savaş gibi bu! Kim kazanacak? Hangisi zaman içinde kendi gücünü ortaya koyacak? Benim hissim mi, yoksa bana öğretilenler mi kazanacak? Allahtan her defasında kulaklarımı tıkayıp kendi gerçeğimi yanlış bile olsa keşfetme cesaretine sahip olma yetisi verilmiş bana. Buna müteşekkirim.
Nereden nereye geldim… Bir dolap temizliği içimde temizlik yaptı yine.
Öneriyorum, açın kapakları, girin içine, temizleyin, düzenleyin, boşaltın. Dolabı yani !...