Hani popüler bir laf vardır, sevgili okurlar: “Kendim için bir şey istiyorsam, namerdim.” Aynen öyle. İstiyorum ama kendim için değil, kadın, erkek, tüm dullar için.
Diyeniniz olacaktır, sen dul kaldın da bu konu ondan dikkatini çekmeye başladı. Evet, ben dul kaldım ama henüz kendimi hiçbir sınıfa sokmuyorum. Yasımı yaşamakla meşgulüm. Yazılarımı yazıyor, çevirimi yapıyorum çünkü Hayim öyle isterdi. Yas tutmak böyle bir şey. Henüz kendi değerinizin farkında değilsiniz. Giden, hâlâ sizden daha önemli.
Sabırsızlandınız, biliyorum, sadede gel diyorsunuz. Tora der ki: “Hiçbir dul veya yetime eziyet etmeyin” (Şemot 22:21). Devamı var! “Eğer ona eziyet edersen… Çünkü bana feryat ederse, feryadını mutlaka dikkate alacağım” (22:22). Yeterince ürkütücü gelmedi mi? O halde korkalım bakalım! “O zaman öfkemi gösterecek, sizi kılıçla öldüreceğim; öyle ki, eşleriniz dul, çocuklarınız ise yetim kalacak” (22:23). Şaka değil sevgili okurlar!
Tora’dan alıntı yaptığım zaman hep rica ederim, alttaki yorumları okuyun diye. Tora “Hiçbir (dul)” diye vurgulayarak şunu kastetmektedir: Maddi durumu, halk içindeki statüsü çok iyi olan bir dul bile, hassasiyet konusunda eşittir (Ramban). Toplumun destek ve yüreklendirmesine ihtiyacı vardır.
Neden “kılıçla öldürmek?” Kılıç savaşı ifade eder. Felaket öylesine büyük olacaktır ki, erkekler savaşta ölecek fakat eşleri kocalarının ölüp ölmediğini öğrenemeyecek, bu yüzden başkalarıyla evlenemeyecektir. Benzer şekilde, çocukları babalarının hayatta olup olmadığını bilmediği için, miras alamayacaktır. Böylece eşler ‘ebediyen’ dul, çocuklar da ‘ebediyen’ yetim kalacaktır (Raşi, Ramban). Dul ve yetime eziyet eden kişi, bu hareketiyle kendisine ve tüm ailesine felaket getirmiş olacaktır (Sforno).
Devir gereği hedef alınan erkekler olsa da, günümüzde aynı uyarıları kadınların üstüne alınmasında hiç sakınca yok. Uyarı onlar için de –hatta belki asıl onlar için- geçerli.
Eşimle yeni evliyken bile gezmeye çıktığımızda yanımızda bekâr arkadaşlarımız olurdu. Daha ileride bunlara dullar da eklendi. Onlara evimizi ve kalbimizi açtık; teşvik ve morale ihtiyaçları olduğunu hep hissettik.
Bu konuyu neden açtım? Açıklayayım. Yakınım, yaşıtım bir kadın, oldukça genç yaşta dul kaldı. Eşini uzun bir hastalığın ardından kaybettiği için mutsuzluğu çok daha uzun sürdü. Böyle bir halde ölüm, kurtuluş gibi gelir ve bazı dullar kendilerini yatılı okuldan kurtulmuş gibi hisseder. Benim yakınım için öyle olmadı çünkü uzunca bir süre maddi durumunu toparlaması gerekti ve bu, onda bunalıma yol açtı. Onunla aylarca sabah akşam telefonda konuşup sandığı gibi darboğaza düşmeyeceği konusunda ikna etmeye çalıştım. Gittiğimiz her yere onu yanımızda götürdük. Sonunda tercüme yapmayı keşfetti ve onu kurtaran, bu oldu. Zamanla yeni hobiler, uğraşılar edindi. Şimdi çoğu kişinin gıpta ettiği bir yaşamı var, Aşem nazardan korusun. Yine de kalbindeki yarayı ancak çok yakınları bilir.
Bu hanım geçenlerde bir kokteyl ve düğüne davetliymiş. Davete tek başına katılmış. Bir kadını tek başına davet edeni de yeriyorum bu arada. Hiç değilse yanında bir kadın ya da erkek arkadaşını da getirebilirsin deseymiş. Kokteyl sırasında yanına gidebileceği kişileri aramış ve tanıdık gruplar bulmuş. Ne var ki, “merhaba, nasılsın” faslından sonra çemberler kapanıyor, arkadaşım kasten dışarıda bırakılıyormuş. Bu nasıl bir terbiyedir, sevgili okurlar? Nasıl bir insafsızlıktır? Tek başına bir kadın ya da erkeği sohbete dâhil etmek neye mal olur? Eşler baştan çıkarılır diye mi korkuluyor? Özgüven eksikliğinin bu kadarı duyulmuş şey mi? Arkadaşım “pipino gibi ortada kaldım” dedi.
Emin olun sevgili okurlar, bu bir tek arkadaşımın başına gelen bir olay değil. Ancak üzülerek söylemek zorundayım ki, bizim toplumumuza özel bir davranış şekli. Ben küçükken evlenmemiş, evde kalmış denen kadınlara layık görülen davranışlar vardı, şimdi aynısı dullara reva görülüyor.
Tora zamansızdır, hiçbir lafı boşuna değildir. Eğer doğuştan gelen vicdani bir sorumluluk duygumuz yoksa hiç değilse Tora’yı dikkate alalım.
Sevgiyle ve birlikle kalın.