Geçtiğimiz hafta dünya, Amerikan Adalet Bakanlığı’nın başlattığı bir soruşturmayla sarsıldı. 1991 yılından beri dünya futbolunun patronu FIFA içerisinde 150 milyon dolara yakın kara paranın döndüğü büyük bir rüşvet çarkı olduğu iddia ediliyor.
Rüşvet çarkının başrolünde şu ana kadar tespit edilmiş dokuz FIFA yöneticisinin ve FIFA ile iş yapan beş pazarlama şirketi yöneticisinin bulunduğu dava dosyası kayıtlarında yer alıyor.
Bu davada Amerikan makamlarıyla ortak çalışan İsviçre polisi çarşamba günü bu soruşturmada adı geçen on dört yöneticiyi Zürih’te gözaltına alıyor. Ayrıca FIFA’nın Zürih’teki merkezini basıyor. Birçok belgeye el koyuyor. Onlar da 2018 ve 2022 Dünya Kupası organizasyonları için sırasıyla Rusya ve Katar’dan karar alıcılara yüksek oranda rüşvet verildiğini iddia ediyorlar.
Soruşturmanın fitilinin futbol ile asgari derecede ilgisi olan ABD’de yakılması soru işaretlerini de beraberinde getiriyor. Şimdi yapılan açıklamalara bakarak olayı analiz etmeye çalışalım:
Amerikan Adalet Bakanı Loretta Lynch şöyle bir açıklama yaptı: “Yürüttüğümüz 20 yıllık bir yolsuzluk şebekesini yakalama operasyonudur. İsviçre’de gözaltına alınan FIFA yetkilileri hem 2010 Güney Afrika Dünya Kupası’nda hem de 2011 FIFA başkanlık seçimlerinde yolsuzluk yaptılar. Gözaltına alınan şahıslar kişisel çıkarları uğruna dünya futbolunu lekelemişlerdir.”
20 yıllık bir yolsuzluk şebekesi mi? 20 yıl önce neredeydiniz? Şimdi tam da başkanlık seçimi evveli bu açıklamayı yapıyorsunuz?
Soruşturmayı yürüten savcı Kelly Currie ise şöyle konuştu: “Bugün yaşananlar bir sürecin başlangıcıdır. Sonu değil. Soruşturmada ismi geçen şahıslar çok farklı geçmişlere sahip. Tek ortak yönleri ise açgözlülük.” Currie ile yan yana oturan FBI Başkanı James Comey ise bu esnada sinirlerini kontrol edemiyor ve söze karışıyor: “Verdiğimiz mesaj açıktır. Eğer kirli ellerinizle bizim topraklarımıza gelmeye çalışırsanız buna müsaade etmeyiz. Hiç kimse hukuktan üstün değildir.”
Savcı Currie ya da FBI başkanı Comey’nin futbolun kaç kişiyle oynandığı konusunda bir fikirleri bile olduğunu sanmıyorum. Fakat olayın dünyada yaratacağı etkiyi tartabilecek kadar iyi siyasetçiler olduğuna eminim. Yine de tüm bu açıklamalar aslında farklı bir şeyler anlatıyor gibi…
Olaylar FIFA başkanlık seçimi evvelinde yaşanıyor. Nitekim ertesi günü Sepp Blatter 17 yıldır olduğu gibi yeniden FIFA başkanlığına seçiliyor. Fakat bu defa UEFA başkanı Michel Platini’den hiç ummadığı bir tepkiyle karşılaşıyor. Platini, Blatter’ın istifa etmesini istiyor. Blatter’ın umurunda bile değil. Seçildikten sonra İsviçre televizyonuna şöyle bir açıklama yapıyor: “FIFA yetkilileri kongreye müdahale amacıyla gözaltına alındılar. Bundan çok emin değilim ama kötü kokular alıyorum. Sonuçta ABD, 2022 Kupası'nı Katar'a, yine bu işte parmağı olan İngiltere de 2018 Kupası'nı Rusya'ya kaptırdılar. Ayrıca Washington seçimlerdeki rakibim Prens Ali'nin ülkesi Ürdün'ün bir numaralı destekçisidir.”
Çok enteresan. “Siyasetin futbolla ne alakası var ki?” Sorusu aklımıza düştü bir kere derken bu defa Putin, bir açıklama yapıyor: “Amerikalılar tarafından başlatılan bu soruşturmayı tuhaf buluyorum. Bizim desteklediğimiz aday olan Blatter’ı seçtirmemek için bu yola başvurdular. Bu çok açık bir şekilde kendi yetki alanını başka ülkelere yayma çabası.”
Bu arada işin bir de ekonomik boyutu var. Senelik sponsorluk geliri yaklaşık 1,5 milyar dolar olan FIFA’nın büyük destekçileri huzursuz. Visa, bu işleri bir an önce çözmezseniz sponsorluktan ayrılabiliriz diyerek memnuniyetsizliğini ifade ediyor. Aynı şekilde Coca Cola, Hyundai ve Adidas da kaygılı.
Futbol, siyasetin ta kendisidir. FIFA bile çalkalanırken Türk futbolunda yakın zamanda yaşadığımız şike sürecin, ceza yiyen kulüpleri ve oyuncuları tekrar dinlemekte yarar olduğunu düşünüyorum. Belki de göremediğimiz ya da görmek istemediğimiz detaylar bir yerlerde gizlidir.
Ne dersiniz?