Yurtdışında okumaya gittiğimde, henüz üniversitede dersler başlamadan önce öğrencilerin birbirlerini ve okulu tanımaları için düzenlenen Oryantasyon Haftası’nda yaşadığım bir anıyı dün gibi hatırlıyorum. Aynı yurtta kalacağım arkadaşım, ailesi kampustan ayrılmak üzereyken, onlara “Okay, see you later!” (Tamam, daha sonra görüşmek üzere!) diyip sırtını dönmüş ve o sırada yapmakta olduğumuz aktiviteye hiçbir şey olmamış gibi devam etmişti. Ne annesine ve babasına sarılmış, ne üzülmüş ne de düzgünce onlarla vedalaşmıştı! Ayrılmak bu kadar basit miydi? Daha sonra arkadaşımın Connecticut’lı olduğunu ve canı istediğinde arabaya atlayıp bir saat içinde evinde olabileceğini öğrendiğimde durumu daha iyi anladım.
Yurtdışında üniversiteye giden öğrenciler için ise durum çok daha farklı. Aileden uzakta olmak, farklı kültürlere alışmak ve dünyanın dört bir yanından gelen yeni arkadaşlar edinmek hiç de kolay değil. Hatta bu konu hakkında birkaç sene önce Tinywords isimli edebiyat dergisinde yayınlanan bir şiir yazmıştım: “homesick/ the same ingredients/ tasting different” (ev özlemi/ aynı malzemeler/ farklı tatlar). Peki, tüm bu zorluklara rağmen yurtdışında okumanın ne gibi avantajları var? Özellikle 9. ve 10. sınıflardaki öğrencilerim ve velileri ile bu haftalarda yaptığım görüşmelerde belki de en sık duyduğum soru bu.
Öncellikle yurtdışındaki üniversiteler sayısız akademik fırsatlar sunuyor. Dünyanın en güvenilir üniversite değerlendirme kurumlarından biri olarak bilinen İngiliz ‘Times Higher Education’ın son hazırladığı en iyi dünya üniversiteleri sıralamasında, ilk 100’de Türkiye’den bir üniversitenin yer aldığını hatırlatarak, öğrencinin seçtiği akademik alanda kendini geliştirmek için yurtdışını değerlendirmesinin önemli olacağını vurgulamakta fayda var. Alanında lider olan profesörlerden ders almak, en modern laboratuarlarda araştırma yapmak, dünyaca ünlü profesörlerin araştırmalarında yardımcı olmak bunlardan yalnızca birkaçı. Etrafınızda “ben ileride ülkemin cumhurbaşkanı olacağım” diyen veya günün 15 saatini biyoloji laboratuarında geçirdikten sonra yaptığı deneyden bahsederken tüm yorgunluğuna rağmen gözleri parlayan öğrenciler olması paha biçilmez bir deneyim. Derslerinizden kalan boş vaktinizde katılabileceğiniz yüzlerce kulüp ve organizasyonları da unutmamalı. Ders dışında yapılan aktiviteler, Mark Zuckerberg örneğinde olduğu gibi, benzer ilgi alanları olan diğer öğrencilerle tanışmak ve projelerde işbirliği yapmak için de önemli bir zemin sağlamaktadır. Nitekim sınıf dışında öğrenilenler, kişinin beceri ve yeteneklerini geliştirmesi açısından en az sınıfta öğrenilenler kadar etkili olacaktır.
Akademik fırsatların yanı sıra yurtdışında okumanın en büyük avantajlarından biri ise öğrencinin genç yaşta ayakları üzerinde durmayı öğrenmesi, kendi kararları verip seçimlerini yapma yolunda ilk adımlarını atması olacaktır. Bir sorunla karşılaştığında başkalarından destek almadan çözüm bulmaya çalışması, kısacası kendi kendine yetmeyi öğrenmesi belki de sınıf içinde tüm öğrenilenlerden daha değerli. Aslında yazının başında üzerinde durduğum ev özlemi faktörü başta dezavantaj gibi gözükse de, zaman içinde bir avantaja dönüşüyor ve öğrencinin kendini tanımasını sağlayarak güvenini arttırıyor. Zaten gelişen teknoloji sayesinde Skype, WhatsApp, Snapchat gibi iletişim servislerinin yardımıyla kişi istediği anda sevdikleriyle haberleşebiliyor.
Yurtiçinde mi yurtdışında mı okumak konusunda kararsız kalan öğrencilere önerim, gitmek istedikleri ülke, üniversiteler ve burs olanakları hakkında araştırma yapmaları, orada okuyan öğrencilerle ve üniversite temsilcileriyle iletişim kurmaları olacaktır. Unutmayın ki, 18-22 yaşları arasında, üniversite senelerinde yaşayacağınız birtakım zorluklar sizi hayata hazırlayacak ve eğitim için yapılan yatırımlar, uzun dönemde size fazlasıyla geri dönecektir.