800 yıl evvel İngiltere´den bir kanun: “Madde 38: Bundan böyle hiçbir hâkim, herhangi bir kimseyi, ilgili olayda doğru ve güvenilir deliller ortaya koymadan dava edemez.”
Başlığı gören okuyucularımın tepkilerini duyar gibiyim. “İyi ki, kırk yılda bir, İngiltere’ye gittin(1) . Artık bu seyahatini anlata anlata uzun zaman bizi uyutacaksın.”
Emin olun, 1 ila 8 Mayıs arasındaki bu seyahati Ocak 2015 başında planlamıştık. Ve maksadımız bambaşka idi. Ancak ayak basar basmaz bir sürü ilginç olay etkinliklere tanık olacağımızı tahmin bile etmemiştik:
2 Mayıs: Prenses Charlotte’un doğumu. (Londra halkı sabahın 6’sından gece yarısına kadar başka bir şey ile ilgilenmedi.)
8 Mayıs: parlamento seçimi. (İngiliz halkının bu kadar sessiz, sakin, patırtısız gürültüsüz, bayraksız, sokakları sabah akşam dolaşan otobüs ve minibüssüz, meydanları dolduran yüz binler olmadan, nasıl adaylarını seçebileceklerini anlamak çok güçtü.)
Bunlara ilaveten o hafta 17-18 Haziran 1815’te yaşanan Waterloo savaşının 200. yıldönümünü anma ve kutlama hazırlıkları başlamıştı.
Burada sevgili eşimle ters düştük. Fransız kültürlü eski St. Michel’li olarak ben ‘Waterloo hezimeti’ diye hayıflanırken, o eski High School’lu olarak ‘Waterloo zaferi’ diye sevinir. Ben, Wellington Anıtı önünde “Vive l’Empereur! Vive Napoleon!” diye bağırınca yüzü kıpkırmızı oldu ve yanımdan uzaklaştı(2).
Nihayet, 15 Haziran 1215’te imzalanan Magna Carta’nın 800. yıl kutlama etkinlikleri de devam ediyordu.
Magna Carta törenleri meğerse ocak ayında başlamış ve kasım ayının sonuna kadar sürecekmiş. Sadece mayıs ve haziran ayındaki faaliyetleri sıralasam, gazetenin bu sayfası yetmez.
Peki, Magna Carta (Büyük Ferman) veya Magna Carta Libertatum (Büyük Hürriyetler Fermanı) nedir ve niçin böylesine önemli etkinliklere yol açmıştır?
Bu fermanın temelinde, İngiliz Kralı’nın önce Katolik Kilisesiyle ters düşmesi ve daha sonra geniş topraklara sahip baronlarla derin ihtilafa düşmesi yatmaktadır.
Kral John (Okulda bize, ‘Yurtsuz Jean’ olarak öğretildi), Fransa Kralı II. Philip’le 1204’ten beri harp halindedir. O zamanlar İngiltere’ye ait olup, Fransa’da bulunan toprakları geri almaya çalışmaktadır. Ancak her teşebbüsü başarısız kalır, topraklarını geri almak bir yana daha fazla toprak kaybeder. Sonuçta hazine boşalmış ve mali sıkıntılar başlamıştır.
Kral John, önce Kilisenin mallarına, Canterbury Başpiskoposu’nun tayini konusundaki ihtilafı bahane ederek el koyar. Ardından baronların vergilerini arttırır; ödemeyenleri veya itiraz edenleri tutuklattırır.
Baronlar kısa zamanda örgütlenir ve isyan hazırlıklarına başlarlar. Papa III. Innocent de baronlara destek verince, Kral’ın masaya oturmaktan başka çaresi kalmaz.
Kapsamlı bir uzlaşma metni Kilise tarafından kaleme alınır ve baronlarla Kral’ın önüne konur. Tüm taraflar (yani Kilise, baronlar ve Kral) bu metni 15 Haziran 1215’te kabul ettiklerini beyan ederler, ancak imza ve kraliyete bağlılık yeminleri 19 Haziran’da törenle icra edilir.
İlginçtir, çok kısa bir süre sonra taraflar sözleşmeye uymazlar. Tekrar isyanlar başlar. Papa, Fermanı iptal ettiğini ilan eder. 1216 yılında Kral John vefat edince, oğlu III. Henry, fermanı baronlar ve kilise lehine biraz tadil ederek tekrar yürürlüğe sokar. Ortalık sakinleşmiş ve isyanlar sona ermiştir.
13. asır boyunca yine bazı değişikliklere uğrayan Magna Carta 1297 tarihinden itibaren artık İngiliz hukukunun temeli olarak kabul edilmiş ve adeta kutsal bir senet haline gelmiştir. Asırlar boyunca, tahta geçen her kral bu senede uyacağını daima taahhüt etmiştir.
Ortaçağın karanlığında hazırlanan bu yasanın 38., 39. ve 61. maddelerini sizlerle paylaşmak isterim:
“Madde 38: Bundan böyle hiçbir hâkim, herhangi bir kimseyi, ilgili olayda doğru ve güvenilir deliller ortaya koymadan dava edemez.”
“Madde 39: Özgür hiç kimse, kendi benzerleri tarafından ülke kanunlarına göre yasal bir şekilde yargılanıp hüküm giymeden tutuklanmayacak, hapsedilmeyecek, mal ve mülkünden yoksul bırakılmayacak, kanun dışı ilan edilmeyecek veya hangi şekilde olursa olsun zarara uğratılmayacaktır.”
“Madde 61: Krallığımızın sınırları içinde bulunan baronlar, kendi aralarında diledikleri 25 kişiyi seçecekler ve bu 25 kişi tüm güçleriyle, işbu fermanla kendilerine bağışladığımız ve teyit ettiğimiz barışı ve özgürlükleri uygulayacak, bunlara uyacak ve karşı tarafın da uymasını sağlayacaklardır.”
Herhalde yorum yapmaya gerek yok. 800 yıl evvel yakılmış hürriyet ışığı asırlar boyunca dünyayı aydınlatmaya başlamış ve hâlâ ışıklarını saçmaya devam etmektedir.
Ünlü İngiliz hukukçusu Lord Alfred Denning 1956 yılında Magna Carta’yı şöyle niteler: “Magna Carta günümüze kadar tasarlanmış ve kaleme alınmış en önemli anayasal belgesidir; bu suretle, despotların keyfi baskılarına karşı, kişinin hürriyeti güvence altına alınmıştır.”(3)
1 3 Haziran 2015 tarihli yazıma atıf yapıyorum.
2 Waterloo Savaşı, Fransa ile İngiltere arasında, Belçika’da yer alan ve Avrupa’nın kaderini derinden etkileyen bir muharebedir. Bu savaşın iki ünlü komutanları Fransa imparatoru Napoleon ve İngiliz Dükü Wellington’dur.
3 Lord Alfred Denning (1899-1999). Oxford’da matematik ve hukuk bölümlerini bitirdikten sonra, hâkimlik mesleğini seçmiş ve tüm hayatı boyunca, İngiliz hukukuna ve içtihatlarına önemli katkılarda bulunmuştur.