IŞİD’le rekabet El Kaide bağlantılı örgütleri adeta dönüşüme zorluyor. Geçtiğimiz yıl haziran ayında Musul’u ele geçirerek kısa zamanda önce Irak, ardından Suriye’de kazanımlar elde eden IŞİD, 11 Eylül’le hayatımıza giren El Kaide gibi cihatçı örgütlere dair ezberleri bozan bir süreç izledi. El Kaide’nin hücre tipinde, yer altı yapılanmasına karşılık, IŞİD sınırlarını fetih yoluyla genişleteceği bir coğrafyada halifelik ilan ederek, devletleşmeyi seçti. Enerji ve su havzaları gibi doğal kaynakları çevreleyerek kendisine biat eden halka yaşam alanı yarattı. Ele geçirdiği askeri mühimmat, finans kaynakları ve kaçak petrol gelirlerinin etkin bir şekilde dağıtımı ile işleyen bir çark yaratmayı başardı. 2003 Irak müdahalesi sonrasında yaşanan mezhepsel kırılmaların ve devlet içi kayırmaların neticesinde tepkili Sünni grupların desteğini kazandı. Aynı zamanda güç boşluğunu doldurmuş oldu. Bunu yaparken İslam’ın pûr halini uygulayacağı vaadiyle yola çıkan IŞİD için din hem bir amaç hem de araç vazifesi gördü. Fethettiği şehirlerde katı şeriat kurallarını uygulayarak düzen kurucu bir konum elde etti. Elbette, bu düzene baş kaldıranları da en ağır şekilde cezalandırarak.
Koalisyon güçlerinin müdahalesiyle askeri olarak nispeten gerilemesine ve kaynaklarının azalmasına rağmen, yol yapımından ekmek dağıtımına, eğitim ağından, hukuka tıpkı bir devlet gibi kurumsal hizmet sağlıyor. Doktor, mühendis veya marangoz, konusunda uzmanlara kucak açarak İslam Devleti adı altında yeni bir yaşam vaat ediyor. Tüm bunlara Weiss ve Hassan’ın ISIS kitabında cihatçılarla yaptıkları mülakatlarda vurguladıkları ikna kabiliyeti ve sosyal medya stratejilerini de eklersek, dünyanın dört bir yanından cihatçılar IŞİD’e katılmak üzere akın ediyor.
IŞİD’in parlayan yıldızı yanında sönük kalan El Kaide bağlantılı örgütler bir taraftan terör saldırılarıyla gündem yaratarak varlık göstermeye çalışırken, öte yandan bölge halklarının desteğini kazanma yolunda IŞİD benzeri bir kurumsallaşmaya gidiyor. NY Times’a yansıyan bir haber bu gidişata dikkat çekmiş. Yakın zamanda Yemen’in beşinci büyük şehri Al Mukalla’yı ele geçiren Arap El Kaide’si -ki bomba yapımında ileri olan AQAP El Kaide’nin en tehlikeli kolu olarak tanınıyor- hükümet binalarını ele geçirmiş, Merkez Bankası’ndan yaklaşık 120 milyon dolarlık nakdi kamyonlara yüklemiş. Ya sonra? Şehrin kontrolünü sivillerden oluşan bir meclise devretmiş, halka hizmet sağlamaları, yakıt dağıtmaları için 4 milyon dolarlık bir bütçe tahsis ederek üstelik. IŞİD’in uyguladığı katı şeriat kurallarının aksine kendilerine Hadramut’un Oğulları adını veren grup sigara yasağı veya kadınların nikab giymeleri konusunda da esnek yaklaşıma sahip. Yönetimi sivillere veren örgüt şehir merkezinde kurulan bir karakoldan halkı arasındaki anlaşmazlıklara çözüm buluyor, güvenliği sağlıyor. Görünen o ki El Kaide Yemen’deki kaostan kendisine düzen biçmiş.
Kafa kesen, ciğer söken, seks köleliği ve katliamlarla hunharlıkta sınır tanımayan IŞİD’in yanında radikal bildiğimiz örgütler aslında aralarında ideolojik olarak belirgin farklar olmamasına rağmen ılımlı görünüyor. Ancak bu bir yanılsama ve ileride çok daha büyük felaketlere de yol açabilir. Gerek Yemen’de Husilere karşı savaşanlar arasında gerekse Suriye’de hem Esad ve hem IŞİD’le savaşan El Fetih ordusu bünyesinde El Kaide uzantılı örgütler var. Hatırlarsak Şiiliğin Zeydi koluna bağlı Husilerin Yemen’in başkentini ele geçirmesi ardından Suudi Arabistan Batı’nın da destek verdiği askeri bir operasyon başlatmıştı. Operasyonun parçası olmasa da Husilere karşı savaşan taraftardan biri de Arap El Kaidesi. Husiler zayıflattıkça sahada daha kuvvetli bir El Kaide görmek riskiyle karşı karşıya Yemen.
Suriye’ye bakarsak, yine El Kaide bağlantılı El Nusra Sünni blok destekli Fetih ordusunun bir parçası. Gerek Batı gerekse Sünni blok tarafından sağlanan lojistik imkânlardan da faydalandığını söylemek yanlış olmaz. Kimse sahadaki silahların son tahlilde kimin eline geçtiğini tam olarak takip edemiyor. Kaldı ki IŞİD’e karşı durabilecek, savaşma iradesi ve becerisi gösterebilen aktörlere duyulan ihtiyaç onların bir nebze de olsa meşruiyet kazanmasını sağlıyor. Nusra lideri Al Jolani’nin mayıs sonu El Cezire’ye verdiği mülakatta asıl hedeflerinin Batı değil Esad rejimiyle savaşmak olduğunu söylemesi tam da işte “Bakın, aslında biz ılımlıyız” imajını pekiştirmek çabasından ibaret.
Denize düşen yılana sarılır misali, devletsizliğin doğurduğu güç boşluğu terör örgütlerine yararken, IŞİD tehdidi de bölgede tuhaf birliktelikler yaratmaya devam ediyor. Bu arada, IŞİD okuyucu kitlesine ulaşabilmek amacıyla Türkçe yayın yapmaya başlamış. Terör örgütlerinin en büyük kozunun sürpriz saldırı olduğunu, yani düşmanın uyumadığını ve ideolojilerinin bir kanser gibi yayıldığını bir kez daha hatırlatalım.