Cesaret aynı masumiyet gibi yaşla gelen veya giden bir olgu mudur diye düşünüyordum. Bilgiyle cesaret arasında nasıl bir ilişki var diye de sorguladım. Öncelikle çocuklara ve cahillere bakarak işe koyuldum. Sıcak havada denize girmeden evvel önce taş var mı yok mu diye kolaçan eden, ardından balık veya denizanası mevcut mu diye bakan biri olduğumu fark ettim. Suyun içine serinlemek niyetiyle girecek olmama rağmen yavaş yavaş ısınarak ilerlediğimi de gördüm. Çocuklara baktığımda hiç düşünmeden denize veya havuza atladıklarına denk geldim. Ben ise havuzun derinliği ne kadar diye kestirmeden balıklama atlamadığımı bilendim. Bütün bunlar hayatın bana tecrübe olarak verdikleri, öğrettikleriydi... Sonucu düşünmeden bir şeyler yapmak elbet bana uygun değildi. Karar benim olunca nihayetinde de olan bitenle yaşamayı kendime öğretmiştim. Hayat da benim, kararlar da benim sorumluluklar da... Yaşadığım hayat bunu bana dayatmıştı. Kimi zaman zor yoldan kimi zamansa kolay bir şekilde kendi doğrularımı öğrenirken nelerden feragat ettiğimi de elbette anlamıyordum. Cesaret bunlardan biriydi. Olan biten her konu veya olay içindeyken bir risk değerlendirmesi yapmak benim bir parçam haline gelmiş, ben bununla yaşamayı kendime uygun görmüştüm. Sorumsuz olmak, sonunu düşünmeden riske girmek bana uymuyordu. Benim cesaretim nereye gitmişti?
Korku zihnin ürünüdür. Bilinmeyenden korkarız. Herkes gibi ben de. Aynen ben de sonunu görmediğim bir yola girmeye çekinir, korkarım. O yüzden kendimi sağlama almak adına olası sonuçları düşünür kararlar veririm. Bu sayede neler kazanır neler kaybederim acaba? Düşünmeden, anında, spontane davranmak olgusu cesaret midir yoksa içgüdüsel bir tavır mıdır? Bu önceden öğrenilen ya da sonradan unutulan bir olgu mudur? Hayatını düşünmeden yaşayan insanlar daha mı mutludur? Yoksa mutlulukları, heyecan ve ilkleri deneyimlemenin verdiği haz kısa mı sürer? Getirisi ile götürüsüne bakınca, bir hayat muhasebesi yaptığımda kimler daha çok deneyimi yaşıyor? Kim daha fazla zevk alıyor? Kim hayatını gerçek anlamda yaşıyor? Kaçımız söylenenin aksine düşünüp, konuşup, davranmışızdır? Bütün bunların bizde bıraktığı etki ve tecrübe alınan riske değdi mi? Hayatı bir başkasının bilgi veya deneyimine göre yaşamak bizleri daha ileriye daha mı hızlı taşır? Yoksa aynı hayatları yaşamaya devam mı ederiz? Benim yaşam sorumluluğum kime ait? Ben bu hayatı kimin için, neyin uğruna yaşıyorum? Yükümlülüklerim nedir?
Cesaret korkunun bir şekilde zıddıdır. Korku olmayan bir yerde korkunun tanınmadığı, algılanmadığı bir ortamda cesaretin ne olduğunu anlamak mümkün müdür? Bilinmeyenden korkmak bilineni emniyetli kılar. Bilineni deneyimlemek gerçek bir deneyim midir? Belki de sadece tekrardan ibarettir. Çoğu insan hayatının anlam ve amaç arayışında uçmak ve kaçmak istiyor. Riske giriyor, cesaret ediyor ve sonucunda ya mutlu oluyor ya da hüsranla tanışıyor. Bu hisleri bile gerçekten deneyimliyor muyuz? Yoksa zihinde olan kayıttan faydalanıp ezberden mi yaşıyoruz?
Hayat her gün değişimi vaat eder. Bitkiler, hayvanlar ve insanlar, hatta tüm canlılar sürekli değişimin içindedir. Bunu görmüyor olmak ya da fark etmemek mühim değildir. Değişimin kendisi tek değişmeyendir sözü bu yüzden önemlidir. Bu doğrultuda cesaret kimsenin yapmadığını yapamadığını yapmak mıdır? Bazı şeyleri herkesten evvel deneyimlemek midir? Sonucunda ne olduğu, kime ne kadar önem taşır? Ben yaptım, bunu ben deneyimledim diyebilmemin altında yatan gerçek sebep nedir? Birilerine bir şeyler ispat etmek kendini bilmenin gereği midir? Kendimi ortaya koymak, ben olmanın yolu mudur? Kendimi bilmek ve dolayısıyla haddimi bilmek, kendimi tanımak ve anlamanın anahtarıdır. Birisi için veya biri uğruna bir şeyleri yapmak zorlamadır. Karşındaki kişiden onay veya takdir almak için beyhude bir çabadır. Benim ne kadar cesur ya da korkak olduğumu bir başkasının fark etmesi ve bunu dile getirmesi beni şaşırtıyor, mutlu veya mutsuz ediyorsa ben ne yaptığımı da kim olduğumu da bilmiyorum demektir. Kendini bilen, ne istediğini de arar ve sonucunda da aradığını bulur. Cesaret ve korkaklık bir çifttir. Biri olmadan diğeri olmuyor. Olsa bile anlam taşımazdı. Bu yüzden her şey zıddıyla biliniyor, anlaşılıyor. Ne kadar çok cesursam o konu hakkında o kadar az korkağım demektir.
Ben kimim ve ne olmak istiyorum? Ne olmaya çalışıyorum? Bu soruların cevapları, kendime yolculukta, kendimi bulup tanımam için birer araçtır. Cesaret, olduğun hali, kimliğini, ben ve Öz’ünü kabullenmektir. Herkesten farklı olduğunu anlayıp, kabullenerek, bununla yaşamayı öğrenmektir. Gerçeğe ulaşmak gayesiyle, gerçeğin gerçekliğini görmek için, bir çaba, hatta ömür sarf edenler illa gerçeğin ‘Mutlak Doğru’suna ulaşacaktır. Hayat kimine kısa kimine yeterlidir. Hatta aradıklarını bulmak, soruların cevaplarına ulaşmak gerçeklik yolunda atılan en cesur adımdır. Cesaret, olanı kabul etmek, kendini bilmek ve yola devam etmektir. Korktuğum her neyse bunu cesaretle ortaya koymak benim ben olmak yolunda ilerlemek için başlangıçtır. Cesaret, cesur olmak, korku ve korkak olmak beni ben yapar. Bir başkasının cesaret ya da korkusu beni sadece bir sıralamaya, sınıflamaya dâhil eder. Ben ben olacaksam hiç bir ayırım olmamalı kalmamalıdır. Sen sen olacaksan da... Nihayetinde herkes birleşip Bir olduğunda korku da cesarette çift olmaktan tekliğe geçip bütün ve tam olacaktır.