Geçtiğimiz yaz Yahudiler, bu yaz şimdilik Çinliler kimi kesimlerin düşman algısının odağındalar. Ama eğitimsizlik ve hukuksuzluk devam ettikçe yeni ‘düşmanlar’ sıraya girecek.
Geçtiğimiz yıl tam bugünler, Türk Yahudi toplumu için Mavi Marmara’dan sonra yeniden travmatik anlar yaşandığı bir zamandı. İsrail’in birkaç yıl aradan sonra yeniden Gazze’de Hamas’la savaşa tutuşmasıyla birlikte Türkiye’de Yahudi karşıtlığı tavan yapıyor, malum basın ve kimi sivil toplum örgütleri Türkiye’de 17 bin Yahudi’yi İsrail ile özdeşleştirerek bu mikro toplumu esir almaya yönelik davranışlarda bulunuyordu. Üstelik bunlardan biri, Türk Yahudilerinin İsrail’i açıkça ve resmi olarak kınamaması durumunda sinagogların önlerine gelip protesto edeceklerini bile söyleyebilmişti. Neyse ki, devletin yetkili organları bu tehlikeli gidişatı durdurucu müdahalede bulunmuş olmalı ki, elim bir olay yaşamamıştık o zor günlerde. Lakin bu mesele Türk Yahudilerin ortak belleğinde İsrail üzerinden yapılmış olan benzersiz yeni bir Yahudi karşıtlığı olarak yerleşecekti derinden.
Bir sene sonra aynı kıvamda olmasa da yabancı düşmanlığı bu kez garip ama gerçek bir şekilde, Çin’in Uygur Türklerine uyguladığı baskılar nedeniyle Türkiye’de olmayan Çinlilere yönelmiş durumda. Çin hükümetinin bir tasarrufunun sinirini İstanbul’daki Çin lokantalarından ve sahiplerinden çıkarmayı nasıl izah etmeli, bilemiyorum. Hatta kimilerinin daha da ileri giderek sokakta gördüğü her çekik gözlüye Çinli muamelesi yapmasını, inanın utanarak yazıyorum.
21. yüzyıl Türkiye’sinde bu absürt ötesi davranış biçimini görmek için mi çalışıyor bu ülkenin yöneticisi, çalışanı, işçisi, memuru, öğrencisi, aydını, köylüsü? Kendimizden başka herkese düşman olmamız bir yerde zor da olsa anlaşılır da, sokaktaki kendi halinde yaşayan insana aidiyeti üzerinden bu düşmanlığı yapmak niyedir? Altında yatan neden nedir?
Dün Yahudiler, bugün Çinliler, yarın ise dünyanın herhangi bir toplumu sıraya dizilecek bu düşman yaratma sarmalında.
***
Pew Türkiye araştırmasını geçtiğimiz haftalarda biz de yayınlamıştık. Sonuçlara göre bizler kendimizde başka kimseyi sevmiyoruz ve herkesi de derecesine göre bir şekilde düşman görüyoruz. Düşünün ki, bir NATO üyesi olarak halkımızın yüzde 70’i bu örgütten nefret ediyor. Müttefikimiz ABD’yi halkımızın yüzde 73’ü sevmiyor. Onlarca yıldır refahımız ve daha demokratik bir ülke olma adına peşinden koştuğumuz Avrupa Birliği’nden ise yüzde 66’ımız nefret ediyor. İsrail’in ise yüzde 86 ile en sevilmeyen ve nefret edilen ülke olması pek de beklenmedik değil. Zira memleketin neredeyse tüm yazılı, görsel ve sosyal medyası habire İsrail karşıtlığı pompalıyor, özellikle son on yıldır.
***
Son 13 yıldır AKP iktidarlarını neredeyse şartsız desteklemiş olan Yeni Şafak gazetesi yazarı Ali Bayramoğlu, çözüm sürecinin tehlikeye girmesindeki faktörleri sıraladığı son yazılarından birinde bakın ne demiş:
“İkinci faktör Türkiye’de esen, siyasi algı açısından tepkisel ve içe kapalı bir iklimle ilgilidir. Bu iklim, ülkedeki sorunları ya da sıkıntı ve başarısızlıkları, karşı karşıya kalınan krizleri, komplocu bir mantık üzerinden, abartılı bir üst akıl vurgusu, dış el, dış düşman, Batı ve İsrail merkezli dizaynlarla açıklama eğiliminin muhafazakâr siyasette, basında ve kamuoyunda kazandığı ivmedir (...)”
Ne doğru bir yorum, değil mi? Lakin bu iklimin birden bire oluşmadığını, komplo teorilerinin bu ülkede yıllardır baş tacı edildiğini, olumsuzlukları kendinde arayacağına hep öteki’ye faturalayan yaklaşım ve siyasetlerin uzun yıllardır hayatımıza yerleştiğini, Batı ve özellikle İsrail düşmanlığının yıllardır en koyu şekilde yapıldığını bilmiyor muyuz? Daha doğrusu görmüyor muyuz?
Ali Bayramoğlu’nun, bu ülkenin önde gelen sağ/liberal aydınlarından biri olarak, dün söylemesi gerekeni ancak bugün dile getirmesi düşündürücü, bir o kadar da üzücüdür, son tahlilde.
Pew Araştırması’nın rakamları, Bayramoğlu’nun sözünü ettiği sürekli dış düşman arayışı ve komplo teorisi mantığının yıllardır ülkemizde boy göstermesinin sonucudur nitekim.
Rüzgâr eken fırtına biçer.
Artık restorasyon zamanı,
Hemen şimdi.