Başlarda Yunanistan için, ‘Borç alırken akılları neredeydi, AB vatandaşlarının vergileriyle senelerdir yaşıyorlar’ gibi pragmatik bir tavır içerisindeyken birden bire bütün algım değişti.
Yunanistan hep böyleydi. Zenginler Kulübü’ne giren fakir üye. Garsonlar Ülkesi diye küçümsenen. Sanayisi yoktu, turizm gelişmemişti. AB Yunanistan’ı kabul ettiği sırada tablo zaten buydu. Avrupa Birliğinin içindeki ülkeler, fıkralardaki gibi ikiye ayrılıyor, güneydekiler daha tembel, hazır yiyici, kuzeydekiler ise çalışkan ve üretken addediliyor. Bu durumda, sanki bir taraf diğer tarafı tamamen sırtında taşıyor gibi yüzeysel bir algı oluşuyor. Hâlbuki kimse kimseyi tam olarak taşımıyor. Her ilişkide olduğu gibi burada da taraflar birbirinden faydalanıyor. Ve borcunu aslında varlığı ile başka metotlarla ödüyor. Gönüllü borç veren ve kendi eksiklerini kapatmak için kapıları aralık bırakmak isteyen insanlardan çok da farklı değil AB’nin tavrı. Venedik Taciri Shylock misali. Verdiği borçların ödenemeyeceğini bile bile devam etmesi gibi. Veya Üçüncü Dünya ülkelerini sübvanse eden ABD gibi…
Avrupa (Europa) kelimesinin bile Yunan kökenli olduğu düşünülürse, AB’nin Yunanistan’ı yanında istemesinin nedenleri duygusal kabul edilebilir. Sokrat’ın, Aristo’nun kültürünü AB dekorasyon amaçlı yanına almak istiyor. Yunanistan medeniyetin dayanağı sayılıyor. Bir arkadaşımın benzetmesini kullanacağım: ‘Villa alıyorsun, evinin bahçesini peyzaj yapıp sürekli suluyorsun. Gelir getirmiyor, ama gözün şenleniyor, hayat kaliten artıyor. Yunanistan da o işte. ’ Gerçekten de Yunan halkının geçmişinde kültür ve medeniyet var. Başka bir neden de Avrupa’nın kendi demokrasi anlayışını Yunanistan’a aşılamak istemesi diyebiliriz. Bu fikrimden çok emin değilim ama Yunanistan’ın doğu blokuna kaymasını önlemek gibi bir gündemleri de vardı diye düşünüyorum.
Tabii ki yazının başındaki katı düşüncemi destekleyen gerçekler var. Örneğin, Yunanistan’ın Akdeniz insanının vurdumduymazlığı ile fazlaca kendisini sübvanse ettirdiğini düşünüyorum. AB’ye sunulan projelerin çoğu karşılanıyordu. Bundan faydalanan Yunanistan proje bütçelerini şişkin göstererek gayet büyük ödenekler alabiliyordu. Bu bütçeleri biraz akıllıca kullanabilse belki bugün sıkıntıları daha az olabilirdi.
Gelelim bugünlerde olan bitene. Yunan halkı referandum ile ‘hayır’ dedi, ancak pusulada yazılı soruyu çoğu anlamadı, umursamadı bile. Neye hayır dediklerini sorsanız her kafadan başka bir ses çıkacak. Tek bildikleri, son yıllarda daha az para harcıyorlar, fakirleşiyorlar ve umutlarını yitiriyorlar. İntihar oranları artıyor.
Yunanistan’ın Euro’dan atılması durumunda senelerdir villanın bahçesine yapılan peyzaj yok olacak. Avrupa görmek istemeyeceği binalarla göz göze gelecek. Bazen insan müsamaha ile nasıl duygusal yatırımlarına sahip çıkıyorsa AB de bu yatırımına sahip çıkmalıdır diye düşünüyorum.
Aksi takdirde Yunanistan Rusya ile din kardeşliği bağlamında yakınlaşma sürecine girebilir. Ve daha da ilginci, Yunanistan, Orta Doğu ve Afrika’dan gelen binlerce mülteciyi durdurma görevini terk edebilir. Zengin kıtayı mülteci basabilir.
Çözüm, maddi olarak AB tarafından taviz gibi gözükse de aslında iki tarafın da hayrına. Tehditler ile ezmesinler güzel ülkeyi, orası hep öyleydi…