Değişimin bayrağını ele alan halklarla birlikte eşitlik temelinde bir gelecek kurabilmek için dayanışmayı büyütme, ortak değerlerimiz; barış, demokrasi ve adaleti haykırma günüdür bugün.
Korku, aşağılanma ve umut kültürlerinin şekillendirdiği yeni bir dünya düzeni
“Geleceğin Avrupa’sını beraberce inşa etmek için bu üç ‘-izm’ ile ortak mücadele etmeliyiz: Cihadizm, Putinizm ve Popülizm.” Bu sözler Fransız Uluslararası İlişkiler Enstitüsü kurucu üyelerinden, siyaset bilimci ve bir Holokost kurtulanının oğlu Dominique Moisi’ye ait. 2009 yılında kaleme aldığı ‘Duyguların Jeopolitiği’ kitabında Moisi bir yandan Avrupa’da artan korku kültüründen söz ederken, doğudan gelen değişim rüzgârlarının da dünyayı nasıl şekillendireceğini öngörmüştü. Geçtiğimiz haftalarda katıldığım ‘Antisemitizm ile Ortak Mücadele’ konferansının konuşmacılarından olan Moisi ile bu vesileyle tanışma ve Türkiye üzerine sohbet etme fırsatı buldum. Konferans süresince asıl riskin oyunun kurallarının büyük değişim içinde olduğu Avrupa dışında gerçekleştiği tartışılırken, giderek artan endişenin de yersiz olmadığı son aylarda başta Paris ve Kopenhag’daki Yahudi cemaatlerine yönelik saldırılardan yola çıkarak örneklerle anlatıldı. Moisi, bir yandan Avrupa cemaatleri liderlerine bu saldırıların sadece bir ülkeye değil Avrupa’nın yüzyıllardır savunduğu değerlere açık bir tehdit olduğunu belirtirken, öte yandan da artık hiçbir kimsenin komşusunda olup bitene kayıtsız kalmaması gerektiğini vurgulamaktaydı. Tunus’ta yaşanan elim terör saldırısı, bu yazıyı kaleme aldığım esnada öğrendiğim Şanlıurfa’daki terör eyleminde hayatını yitiren gencecik canlar bir kez daha teröre karşı Avrupa ile ortak hareket etmenin önemini göstermiştir.
Dominique Moisi’ye konuşmasının başında belirttiği mücadele edilmesi gereken üç ideolojiden yola çıkarak sizce “Putinizm’in ülkemizdeki karşılığı Erdoğanizm mi?” diye sorduğumda ise gülümseyerek son seçimlerdeki oy oranlarından umutlu olduğunu ve HDP’nin Türkiye için yeni bir fırsat olabileceğini aktardı. Nitekim son yıllardır yaşadığımız karamsarlık ve korku iklimini bir nebze bozan da yine ülkemizin doğusunun başını çektiği Kürt hareketiydi. Süregelen yaşam biçimine yapılan baskılar, ortak yaşam alanlarına sorgusuz sualsiz dikilen yapılar ve yaratılan yapay düşmanlarla içten içe sinen bir kitle umudunu ‘Doğu’nun sorunlarını batılı bir dille anlatabilen’ lider ve partisinde buldu. Bu vesile ile hatırı sayılır bir kimse yıllarca düşman olarak gördükleri azınlıkları tanımaya ve dertlerine ortak olmaya başladı. Kürtler, Ermeniler, Aleviler ve diğer tüm toplumlar kendi gerçeklerini anlatırken bu azınlıkların temsilcileri de sorunlarını yüksek sesle dile getirebilmeye başladı. Son dönemlerde gerek medyada gerekse de kimi markalar vasıtası ile pompalanan antisemitizme artık daha duyulur ses verebilen cemaat gençliği de şüphesiz gücünü bu eşit bir kimlik mücadelesi veren yeni Türkiye ikliminden almaktadır. Sırf son 15 günde Ermenilere, LGBT’lilere, Çinli zannedilip saldırılan Korelilere alenen nefret söyleminde bulunulabiliyorsa birileri bunun mücadelesini verebilmelidir. Umudumuz nefret suçları yasası ile ilgili yeni kanun teklifinin bir an evvel işleme alınıp, her politik gerginlikte bir kitlenin kurban edilmesinin önlenmesidir. Tıpkı Dominique Moisi’nin Avrupa örneğinde liderlere seslendiği gibi yaşanan saldırılar değişimi ve ilerlemeyi engelleyemeyecektir. Doğu’da tekrardan hortlatılmaya çalışılan ‘korku’ kültürüne inat, hep beraber teröre karşı dimdik durmanın zamanıdır. Değişimin bayrağını ele alan halklarla birlikte eşitlik temelinde bir gelecek kurabilmek için dayanışmayı büyütme ortak değerlerimiz barış, demokrasi ve adaleti haykırma günüdür bugün. Korkularımızı yenip umut iklimine bir an evvel geçebileceğimiz günler temennisiyle…