Bir önceki yazımda hayatta geçtiğimiz sınavlara hafifçe değinmiş ve “Neden ben?” sorusunun bize kazandıracaklarını ele almıştım. Müsaadenizle yine aynı konuya devam etmek istiyorum.
Her sınavın kendi durumumuza ve hayattaki konumumuza göre ayarlandığını belirtmiştim. Amaç bizi gaflet uykusundan uyandırmak ve bu hayata neden geldiğimizi hatırlatmaktır: Ruhumuzu düzeltmek.
Sevgili eşim tikun konusunu çok ciddiye alırdı. Son senelerini hep kendini düzeltmeye adamıştı. Hayata veda etmeden birkaç gün önce, mesleğini öğretmek üzere yetiştirdiği gençlere biraz Kabala ve tikun konusunu anlattıktan sonra şöyle demiş: “Bu sefer başarmış olmak ve bu dünyaya bir daha gelmemek için hep dua ediyorum.” Aslında bu konu gençleri pek ilgilendirmiyor olmalıydı. Hayim’in ne dediğini tam manasıyla anladıklarından kuşkuluyum ama bu son sözlerini bana aynen aktardılar. Ve ben, ne demek istediğini anladım. Eminim sizler de anlıyorsunuz. Hayatta geçtiği sınavlar, zaten iyi huylu bir kişi olan Hayim’i, Tanrı’ya karşı çok daha güvenli, acılara karşı daha güçlü, mütevekkil, daha bilge ve merhametli kılmıştı.
Atamız Avraam sevecen iyiliği ile (hesed) ünlüydü. Çölde yoldan geçenleri ağırlayabilmek için çadırının dört yanı da açıktı. Hesed iyidir hoştur ama çok fazlası insana zarar verebilir. Bu yüzden Avraam tam on sınavdan geçti; bunların her biri doğal iyilik dürtüsüne hitap ediyordu. Oğlu Yişmael’in göndermek zorunda bırakılmış, Yitshak’ı kurban etmek üzere bağlamıştı. Gerçekten büyük olabilmesi için Avraam’ın doğal eğilimlerini kontrol altına alması ve kişiliğini dengelemesi gerekiyordu.
Tanrı bizi boş konularda sınamaz; gerçekten büyümemizi sağlayacak alanları seçer. Dengesiz olan yönümüzü düzeltebilmemiz için bize bir zorluk gönderir.
Mitsva zorunluluğunu düşünecek olursak, bunlar aslında doğamıza karşı olan eylemlerdir. Örneğin ‘nefes al’ diye bir mitsva yoktur çünkü zaten nefes alırız. Ama paramızdan ayrılmayı kolay kolay kabul etmeyiz. Bu yüzden Tora, gelirimizin yüzde onunu hayır işlerine ayırmamızı emreder. Eğer paramızı seve isteye verseydik, Tora bize söylemek zorunda kalmazdı. Bütün mitsva’lar büyümemize, zafiyetlerimizi kuvvetli yönlere dönüştürmeye yöneliktir.
Yahudilik düşünüşüne göre Tanrı, baş edebileceğimizden büyük sınavlar vermez. İbranicede bir fiilin emir kipi, aynı zamanda gelecek zaman kipidir. Emrin kendisi, başarma gücünü de içerir.
Peki, sınavdan geçtiğimiz ayakta kalabilmek için ne yapacağız? Birtakım ilkelere uyacağız. Öncelikle kısıtlı bakış açımızla resmin sadece bir kısmını gördüğümüzü hatırlayacak ve kendimizi ‘büyük resmi’ görmeye zorlayacağız. Karşı karşıya kaldığımız bize haksız ve adaletsiz gelebilir. Hatırlamalıyız ki biz, gerçekliğin ancak küçücük bir parçasını algılıyoruz. Tanrısal planı anlamaya gayret etmeliyiz. Hayatta geriye doğru baktığımızda çoğu zaman “iyi ki öyle olmuş” dediğimizi hatırlayalım.
Sınavdan geçtiğimizi hissettiğimiz her seferinde kendimize soralım: “Bu bana ne öğretiyor?” İcabında güvendiğiniz bir kişiden yardım isteyelim. Cevabı illa ki bulacağımızın garantisi yok ama hiç değilse ilk adımı atalım.
Başımıza ‘kötü’ bir şey geldiğinde, “bunda da bir hayır vardır” demeyi öğrenelim. İşimizden mi olduk? Sonradan bulacağımız işin bizim için çok daha iyi olmayacağı ne malum? Kaçırdığımız bir uçağın bizi bir beladan kurtarmadığı? Bir sonraki uçakta karşılaşacağımız kişinin hayatımızda büyük rol oynamayacağı ne malum?
Bizi en çok ‘büyütenin’ ne olduğunu düşünün! Eğlenceli olaylar mı, yoksa zorluklar, hatta trajediler mi?
Bir not defteri tutmaya ne dersiniz? Hayim, Aşem’in kendisini zorluklardan koruduğu her vesileyi kaydederdi. Tanrı’nın müdahalesini (Aşkaha Pratit) hep hatırlamak isterdi. Örneğin otoyolda freni patladığı zaman otomobilinin yokuş aşağı gittiği halde nasıl yavaş yavaş durduğunu… Düşmek üzereyken görünmez ellerin dengesini nasıl sağladığını…
Hayata acı çekmek için gelmedik; büyümek ve gelme nedenimizi yerine getirmek için buradayız. Zorluklar hep olacak. Ve biz, bunu değiştiremeyeceğiz. Değiştireceğimiz şey, tutumumuz olacak. Bela olarak algıladıklarımızı mesaj olarak görmeyi öğreneceğiz.
Rabi Mendy ile Facebook’tan yazışıyordum: Kayıplarımı kabullenmek konusunda. Bir arkadaşım, “geçecek” diye yazdı. Rabi itiraz etti: “Geçmeyecek. Geçmemeli. Acı ile yaşamayı öğrenmek zorundayız.”
İşte sevgili okurlar, sınavlarla baş etme konusunu işlemeye çalıştım, konu yine kayıplarıma geldi. Acımı gözünüzün önünde yaşıyorum ve bulabildiğim ve çareyi sizlerle paylaşıyorum. Sadece iyilikler görün, Amen.