Gelin kaderimizi değiştirecek gençlere el verelim!
‘2015 LYS’ de öğrencilerimizin %100’ü üniversiteye girmeye hak kazanmıştır. %95’i devlet üniversitelerine ve özel üniversitelerin burslu bölümlerine yerleşmişlerdir.’ Son yıllarda her LYS sınavı sonrasında Ulus Özel Musevi Lisesinden bu mesajı almak sizlere de gurur vermiyor mu? İçimizin gittikçe karardığı, barışın bir türlü hâkim olamadığı bu coğrafyada makûs talihimizi değiştirebilecek gençlerimizin başarılarını duymak geleceğe dair tek umut olsa gerek bu günlerde… Öğrencilik yıllarımın Musevi Lisesinden bugüne hedefler yıllar geçtikçe yükseliyor. Nobel ödüllü bir Musevi Lisesi mezununu aramızda görmenin zamanı gelmedi mi sizce de?
Livaneli’nin Serenad’dan sonra yine aynı kalitede, bu yaz sıcaklarında keyifle okunacak romanını bitirdim geçtiğimiz haftalarda. ‘Konstantiniyye Oteli’ canım ülkemde olup biten bir sürü gerçeği, Kürt sorunundan, IŞİD’e bakış açımıza, turizm adı altında güzelim kentimizi nasıl yağmaladığımızdan, etrafımızdaki bir sürü sonradan görme sözde İstanbulluya kadar sözünü hiç sakınmadan anlatıyor. Peki, şimdi Musevi Lisesi ile bunun ne alakası var demeyin. Romanda Livaneli’nin bahsini geçirdiği ve şimdiye kadar da çok üstüne düşmediğimiz bir analizini sizle paylaşmak istiyorum. Livaneli “Coğrafya bir kaderdir” sözünden yola çıkarak romanın bir bölümünde 700 yıldır bu topraklardaki Sefarad Yahudileri ile Aşkenaz Yahudilerini karşılaştırmış. 49 bilim ödülü, Freud’lar, Einstein’lar, Karl Marx’lar neden hep Kuzey’den ve Aşkenazlar’dan çıkıyor da bizim Sefaradlar’ın hatta Osmanlı sancağının hüküm sürdüğü topraklardaki diğer azınlıkların da neden bir Nobel bilim ödülü başarısı yok diye sormuş. Hani insan ister istemez sorguluyor, sorun bu toprakların havası suyundan mı? Bu soru bir başkasının ağzından çıksa “Arkadaş sen yine döndün dolaştın kabahati Yahudilerde buldun” derim ama Livaneli sorduysa eğer, bunu kendimize iltifat sayıp hedefleri büyütmekte fayda var. Nitekim Türk Yahudilerinin Osmanlı’dan günümüze sanattan, bilime her alanda yaptıkları katkıları gerek yeri geldiğinde devlet büyükleri, gerekse de araştırmacılarımız her fırsatta özenle anlatıyor. Peki tüm bunları düşününce insan ister istemez sorguluyor: “İçimizdeki bir sürü genç yeteneğin ileriki yıllarda keşfi, dünyanın hatırı sayılı üniversitelerinde yer bulabilmesi ve gelişmesine destek olabilmek adına yeterince destek olabiliyor muyuz?” İşte bu sorunun cevabını düşündükçe yazının başında belirttiğim UOML’nin LYS sonuçları daha da büyük önem taşıyor. Bir gün bu topraklardan Nobel ödüllü Türk Yahudileri çıkmasını temenni ediyorsak eğer, doğru adres Ulus Özel Musevi Lisesi’dir. Okulun eğitim kalitesinden, kadrosundan bir nebze bile taviz vermeden hep daha ileriye giderek, geleceğin cemaatini gururla temsil edecek, milletine yararlı gençler yetiştirmek ortak hedefimiz olmalıdır. Bu hem sadece Türk Yahudi cemaatinin değil, hepimizin ortak meselesi olmalıdır. Yaşadığımız coğrafya, azalan sayımız ve zorlaşan imkânlarımız kaderimiz olmamalıdır. Bir Türk Yahudi’sinin en az bir Fransız ya da Amerikan Yahudi’si kadar başarılı olması, bayrağımızı hep daha ileriye taşıması hepimizin ortak gururu olacaktır. İşte bu yüzden ‘eşit vatandaşlık hakları, nefret suçları yasası, kendimizi güvende hissedebilmemiz’ gibi konuları bir an evvel halledip kendi Yahudilerimizin Nobel ödüllerine koşmasına destek olmalıyız.
Bazen hayatı kolaylaştırır doğduğun topraklar, bazen de zorlaştırır. Hangi coğrafyada hangi etnik kimlikle doğduğun da etkileyebilir geleceğini. Her Türk Yahudi’si kaderini de sırtında taşır bu topraklarda yaşamayı seçerek. Hangi coğrafyada dünyaya geldiğin bir kaderdir belki ama bu kaderi değiştirmek de senin, benim, öteki mahalledekinin desteğiyle mümkün olabilir. Hadi o zaman, Livaneli’nin sözlerini haksız çıkarmak istercesine bayrağı daha da yukarı taşıyalım. Musevi Liseli mezunlarımızla göğsümüzün kabaracağı nice eğitim-öğretim yılları dileklerimle…