Tüm okul dönemim boyunca hiç de iyi bir öğrenci olamadım. Kitap okumayı sevmeme karşın, ders kitapları nedense itici gelirdi bana. Sınavlarda geçer bir not almam, benim için başarı kıstası sayılabilirdi. Aynı sınıfta kimi arkadaşlarım en yüksek notu alamadıklarında üzülür, dövünürlerdi. Aradan geçen bunca yıl sonra düşünüyorum da, o günlerde kendimce başarılı diye nitelendirdiğim sınav sonuçları, bir başkası için düş kırıklığı yaratabiliyordu. Demek ki diyorum, başarıyı her birimiz, koyduğumuz hedef doğrultusunda belirliyoruz. Bir başka deyişle, herkes kendi penceresinden bakarak, daha önceden kafasında yükselttiği çıtaya göre, aldıkları dereceye bir anlam kazandırıyor.
Konu yalnızca derslerle ilgili değil, kuşkusuz. Tüm yaşantımız boyunca, her konuda başkalarıyla olduğu kadar, kendimizle bir yarış içerisindeyiz. Her şeyin daha iyisini, daha güzelini elde etme, başkalarından üstün olma, daha başarılı olma tutkusu, çoğu zaman yaşantımızı yönlendiriyor.
Ünlü eski Yunan tragedya yazarı Aiskhylos, başarının insanların tanrısı olduğunu söylüyor.
Bu söz üstüne düşünmeye değer:
Biz mi kıblemizi başarıya yönlendiriyoruz, yoksa başarılı olma tutkusu mu önümüzde bir havuç tutup bizleri yönetiyor?
Vereceğimiz yanıt bir yana, hangi alanda isterse olsun, her birimiz bir başarıya odaklanarak en iyi sonucu almaya çalışıyoruz: Bir sporcu için ulaşabileceği en iyi derece, bir sanayici için üretebileceği yeni ürünlerle birlikte en yüksek kazanç, bir bilim adamı için alanındaki yeni bir buluş, bir öğrenci için derslerinde hedeflediği en iyi not, bir sanatçı için herkesin övgüyle söz edeceği yarattığı bir yapıt…
Örnekleri istediğimiz kadar çoğaltabiliriz. Kuşkusuz bunlar, yaşantımızın her döneminde farklı bir noktaya odaklanmış olarak karşımıza çıkacaktır. Her şeyi başkalarıyla kıyaslamaya başladığımız bu yarış, kendimizi aşma çabasıyla sürecektir.
Ünlü Amerikalı yazar William Faulkner, yapabileceğimizin en iyisini yapmanın yeterli olmadığını söyler. Sürekli daha yükseğinin düşlemini kurmamızı ve o hedefe ulaşmaya çalışmamızı, ayrıca bizden öncekilerden, çağdaşlarımızdan ve kendimizden daha iyi olmamız, hatta kendimizi aşmamız gerektiğini vurgular.
Yükselme tutkusu içinde olan bir genç, ünlü otomobil üreticisi Henry Ford’a hayatının başarılı geçmesi için ne yapması gerektiğini sormuş. Ford, kısaca şöyle demiş: “Başladığın işi bitir!”
Başladığımız işi bitirmek de bir başarı kıstası sayılabilir; kuşkusuz ne kadar zamanda ve nasıl bitirdiğimize bağlı olarak!
Bu kadar sözden sonra, neden bu başarı sözcüğüne takıldım, biliyor musunuz?
Basında nice başarısızlık örneklerinin haberlerini okur, televizyonda bunları izlerken, nasıl allayıp pullayarak birer başarı olarak sunduklarında, dilim tutuluyor, söyleyecek bir söz bulamıyorum.
Sanırım kimi için bu kavram, nasıl elde edildiğinden çok nasıl sunulduğunda önem kazanıyor!