24 Temmuz’da Türkiye’nin IŞİD’e karşı koalisyona katılma kararı ardından başlatılan hava harekâtının Suriye’deki IŞİD mevzilerinden çok Kuzey Irak’taki PKK kamplarını hedef alması, Türkiye’nin İncirlik karşılığında ABD’den ödün kopardığı şeklinde yorumlara yol açtı. Amerikan yetkilileri PKK’ya yönelik hava operasyonu ve İncirlik mutabakatı arasında bir bağlantı olmadığını vurgulasa da Kürtler arasında ihanete uğramışlık hissi hâkim.
Yapılan açıklamalara bakılırsa, Washington da böylesi bir torba operasyon beklemiyordu. Çünkü Suriye’de kara gücü olarak IŞİD’e karşı sahada işbirliği yapan, üstelik de ABD’nin hava desteğiyle IŞİD’i gerileten elle tutulur tek müttefik PYD.
PKK’nın vurulması, PYD’nin PKK ile bağı, özellikle Kobani’den bu yana Türkiye’den PYD tarafında savaşmaya gidenlerin varlığı da hesaba katıldığında, ABD’nin Suriye stratejisiyle çelişen bir tablo ortaya çıkarıyor.
Bu sebeple de ABD’li yetkililer söylem bazında, PYD ile PKK arasına mesafe koyma ve bu ikisini birbirinden ayrıştırma çabası içindeler. Ateşkese son verilmesi ardından PKK’nın tırmanışa geçen terör eylemleri, Şengal’de Ezidileri kurtaranların kahramanlık öykülerini gölgelediğinden, operasyonların Türkiye’nin meşru müdafaa hakkı çerçevesinde değerlendirilmesini kolaylaştırıyor.
Ne var ki PKK’ya yönelik operasyonların uzaması ile Türkiye’yi giderek içine alan şiddet sarmalı, ABD ile Suriye’de nihai hedefler konusunda stratejik ayrışma aşılmadığı takdirde, IŞİD’le mücadeleyi zorlaştıracaktır. Öncelikle Türkiye’de iktidar çevrelerinde ‘PYD cici, PKK kötü’ gibi bir söylemin karşılığının olmadığını belirtmek gerek. Yakın zamana kadar PYD’yi IŞİD’den tehlikeli görenler, PYD ile PKK’nın aynı kumaştan olduğunu savunuyor. Hatta PYD’nin Tel Abyad’ı alması, Fırat’ın öte yakasına geçerek üç kantonun birleşeceği, Akdeniz’e kıyısı olan Büyük Kürdistan projesinin döşenen taşları olarak görüldü. Tel Abyad zaferinde ABD’nin desteğinin olması da, Türkiye’deki milliyetçi hafızalarda Irak’taki kırmızı çizgiler ve uçuşa yasaklı bölgeye dair nahoş hatıraları canlandırdı. İşte Suriye’de IŞİD’den arındırılmış bölgeye kendileri konudan bihaber Türkmenlerin yerleştirilme planı böylesi bir genişlemeyi durdurma amacı taşıyor.
ABD Kürtleri sattı mı?” tartışmaları süredursun, bir sert açıklama da Irak Kürt Bölgesel Yönetimi (KRG) Başkanı Mesut Barzani’den geldi.Rudaw'da yayınlanan habere göre Barzani "sivil kayıpların durması için PKK’nın Kürdistan’ı bir an önce terk etmesini ve müzakere masasına geri dönülmesini"istedi. KRG ofisi ise ertesi gün beyanatın haber ajanları tarafından çarpıtıldığını ileri sürdü. Aslında Barzani daha önceleri de PKK’ya silah bırakması yönünde çağrılarda bulunmuştu. Ancak tam da Ağustos’da son kez uzatılan görev süresinin biteceği, seçimlerin yapılacağı dönemde, Irak’ta omuz omuza çarpışan Kürtler arasında ayrışmaya giderek neden böylesi riskli bir hamleye giriştiğine bakmak gerek.
Kürtlerin bölge liderliğine oynayan Barzani, Suriye’de Salih Müslim liderliğindeki PYD’nin varlığını en başından beri kendisine rakip olarak görüyordu. Ancak IŞİD’in Kobani’ye saldırması ardından gelişen süreçte, Dohuk’taki toplantı ertesinde KRG, Suriye’deki kantonları tanımış, Kobani’ye yardım koridoru oluşturulması için Türkiye ile PYD arasında arabuluculuk yapmıştı.
PKK ile ilişkilere gelince, IŞİD karşısında Irak ordusunun dağılması sahada Peşmerge güçleri, İran destekli Şii milisler ve PKK’nın askeri kanadı HPG’ye alan açtı. Ancak Şengal kuşatmasında Ezidileri kurtaran PKK’nın “Şengal’de özerk yönetim kurulsun” telkinleri yüzünden KRG ile arası açıldı.
Barzani bu son çıkışıyla Türkiye çizgisine yaklaşarak, Ankara–Erbil arasındaki ekonomik işbirliğinin siyasi ayağını güçlendirmeyi amaçlıyor. Taahhütlere rağmen Bağdat’tan payına düşen ödemeleri bir türlü alamayan KRG, 11 Temmuz’dan bu yana tek taraflı petrol satışına tekrar başladı. Erbil’in hamlesi bağımsızlığa giden yolda önemli bir adım olarak değerlendiriliyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan da mayıs ayında “topraklarımızdan taviz vermek gerekmedikçe, KRG’nin bağımsızlık ilan etmesinin Irak’ın iç meselesi olduğunu” belirterek bir anlamda sorun yaratmayacağını ima etmişti. Ayrıca Dışişleri Müsteşarı Feridun Sinirlioğlu’nun geçtiğimiz hafta Erbil’e yaptığı ziyarette Barzani’nin görev süresinin bir kez daha uzatılmasından yana olduklarının konuşulduğu söyleniyor.
Tercihini bugüne kadar Irak’ın toprak bütünlüğünden yana kullanan ABD, Bağdat’la Erbil arası yeni bir gerilimden hoşnut olmayacaktır, özellikle de sonbaharda başlatılması planlanan Musul’u kurtarma operasyonu için tarafların işbirliğine had safhada ihtiyaç duyarken...
Son tahlilde IŞİD’e karşı işbirliği yapan ortakların kendi ajandaları çakışmaya devam ediyor. Türkiye’de ise çatışma ortamının geri gelmesi hiç istemediğimiz şekilde zamanda yolculuk yaşatırken, itidal çağrılarının havada kalması ne yazık ki akla “İç savaşlar bulaşıcıdır” kehanetini getiriyor. Umalım ki, geç yakalanan kızamık misali, Arap Baharı’nın son durağı Türkiye olmasın.