Hayat, akışı içinde herkesin karşısına sınavlar çıkartır ve bunları geçmek için gereken çaba çoğu zaman yetersiz kalır. Sınavı geçemeyince aynı veya benzer durum bir başkası tarafından yine bizi bulur. Sürekli aynı tip erkeklerle birlikte olup sonucu hep benzer hüsranla sonuçlanan ilişkilerde bazen “Neden hep aynı erkekler beni bulur?” sorusunu soran kızlar kendilerinin bu kişileri hayatlarına çektiğinin hatta onları seçtiklerinin farkına varmazlar. Sınav aynı sınavdır.
İş ortaklarından yalancı veya hırsız diye bahseden erkekler çoğu zaman “Hep aynı adamlar beni buluyor” diye sitem ederken almaları gereken derse odaklanmak yerine yine kişiye kilitlenip dışarıda suçluyu arıyorlar.
Hayatımıza giren herkes bize bir ders vermeye ya da bir öğreti aktarmak içindir. Çoğu kimseye bakıp, ne yapmamız gerektiğini öğrenirken, bazen de onları izleyerek neyi yapmamak gerektiğini de görürüz. Sır dikkat etmekte ve olan biteni fark etmekte yatıyor. Sürekli aynı şeyi deneyimleyen kişi öğrenmiyor demektir. Hayat ne yazık ki söke söke öğretiyor. Çabuk öğrenen kişi değişir, gelişir ve ilerler. O kişiyi artık yeni sınavlar karşılar. Bu sınavların sonu var mıdır? Sanmıyorum demek en kestirme cevap olsa gerek. Hayat bir okuldur ve bizler öğrenciyiz. Öğrendikçe, merdivenlerin basamaklarını çıkacak ve ulaşmamız gereken yere varacağız. Diploma büyük kutunun içinde verilecektir.
Bütün bu olaylar olup biterken, kafanın dikine gitmenin, ısrarcı olmanın faydası var mıdır? Sürekli kafasını duvara vuran bir kişi diğer tarafa eninde sonunda geçebilir mi? Kader olgusu benim ne yapacağımı önceden belirlemişse ben nasıl, neye göre teslim olmalıyım? Arzu ve isteklerimi ne şekilde gerçekleştirebilirim acaba? Ben denilen olgu, şahsımdan, bilincimden büyük, daha kapsamlı ise ben bilincime nasıl ulaşır, onun ötesine geçebilirim? Israrla kendi bildiğim yolda ilerlersem illa başarır mutlu olur muyum? Pes etmek, vazgeçiş zamanı ne zamandır? Benim için neyin iyi olduğunu benden başka kim bilebilir? Yine de ben ne istediğimi biliyor muyum yoksa benden bekleneni yapmak derdinde miyim? Birine benzemeye, bir başkası gibi olmaya mı çalışıyorum? Ben ben değilsem kimim acaba?
Hayatın içindeyken, akışında, olup bitenleri durup sorgulamaya vakit ayırmak zordur. Ancak düzenin içinden çıkıldığında, şu veya bu sebepten çarkı durdurduğumuzda bunu yapmaya fırsat buluruz. Çoğu zaman elimizde olan bir şeyi kaybettiğimizde gerçekleşir. Sağlık, para, sevdiğimiz birini kaybetmek gibi... İşte o zaman ben bu hayatı ne için, kimin uğruna yaşıyorum diye sorgularız kendimizi… Bu soruların cevabı da kendine tanık olmakla bulunur. Kendimizi dışarıdan bir başkasının gözüyle görerek, düşünce, söz ve eylemlerimize bakarak, yeri geldiğinde eleştirerek yapabiliriz. Başkasını eleştirmek kolaydır. Ya kendini? Her şeyiyle mükemmel olduğunu sanan birinin kendi kusurlarını görmesi kolay mıdır? Herkesi kendimiz gibi yapmaya çalışırken bizler olduğumuz halden çok mu memnunuz? Biz mutlu muyuz? Bu soruların cevabını elbette bulunduğu yerden hoşnut insanlara sormakta fayda vardır. Olduğu yerden memnun olup, bir başka yerin hayalini kurmayan, sofrasında olan yemeğine şükredip farklı yemekleri düşlemeyen, elinde olan ihtiyacıdır diye görebilen insanlardan söz ediyorum. Herhangi bir amaç yolunda hırs veya rekabet olduğunda kendimizi bir başkasıyla kıyas arenasında buluveririz. Hayat, herkesle yarışmak sonrasında seni kendinle yarışmak noktasına getirir. Kendi kendisiyle yarışta olan birinin bunu fark etmesi ya da uyanması kolay değildir. Her birimizin savaştığı hayali yel değirmenleri vardır. Bazıları yıkıldıkça yenileri inşa olur ve bu süreklilik arz eder.
Amacı olmayan bir hayatı devam ettirmek zordur; hatta çok çok güçtür. Nedensel veya sonuçsal herhangi bir amaç bizlere bir yarın olduğunu hatırlatır. Zihin bunu oynar. Her zaman bir yarın olacağı umudunu taşırız. Yazık ki o umut bugün ve burada olması gerekirken biz onu ileriye atıp elimizde olan taze nefesi erteleriz. Yarın diye bir garanti yoksa seneye ya da 5 sene sonrasının olup olmayacağı ne malum? Elbette plan program yapmakta fayda vardır. Ancak esnek olmak hayatın, İlahi Planın parçasıdır. Olması gereken olur derken yapılan, olan biten benim eserim midir yoksa benim içinde oynadığım bir oyunun parçası mıdır? Bu oyun ve replikler önceden mi yazıldı, ben mi günü gününe dakikası dakikasına yaratıyorum? Ben kimim? Sabredin hele.
Bu soruya cevap vermek için kim olmadığım yollarından geçmem gerektiğini de biliyorum. Her bir ben ile karşılaşıp, tanışıp, geride bıraktıktan sonra Öz’e yolculuk başlar. Öz gerçektir, herkes de olan bir parçadır ve aynıdır. Her birimizde ayrı gibi olsa ya da öyle olduğu düşünülse bile bütünün, tam’ın parçasıdır. Benim Öz’ümle senin Öz’ün diye bir ayırım yapmak değil Öz’ün parçaları olduğumuz gerçeğine ulaşıp kabullenmek yolu da aydınlatacaktır. Yol belli, adına yaşam diyoruz. Yolcuları da sen ve benim. Ben benim diyebilmek için hem ben kimim hem de ben neyim sorularına yanıt bulup, “Ben buyum işte” demek de sebat ile oluyor. Sabır içinde beklentiyi barındırır ya sebat? Sebat etmenin bedeli nedir? Mükâfatı nedir? Bekle de gör.