Donald Trump’ın ABD başkanlık yarışında yer aldığını duymuşsunuzdur. Alışılagelmiş siyasetçilerin aksine aklına her geleni söyleyen, komedi gibi algılanan bir üslubu var. “Ben hep kazanırım. Hillary kampanyası için 46 milyon dolar toplamış, benim şahsi servetim 10 milyar doların üzerinde” gibi açıklamalar yapabiliyor. Obama’nın anayurdunun Kenya olduğuna dair demeçler veriyor. Kendisine takan gazeteci ve talk show’culara hiç çekinmeden hakaret ediyor. Örneğin Rosie O’Donnel adlı televizyon yıldızı için, “Benim düğünüme gelmişti, domuz gibi yemek yedi” demişti. Bir kadın avukatın ifade alırken pompa çıkarıp süt çekmesine “İğrenç” demişti. (İğrenç değilse bile gereksiz bence de) Kendisine kadınlarla ve hispaniklerle ilgili fazla tavırlı olduğunu söyleyenlere, “Üslubuma takılmayın, ben siyaseten doğru konuşmayı bilmem ama söylediklerim sizin düşüncelerinizden farklı değil” gibi açıklama getiriyor.
Geçen hafta televizyonda diğer Cumhuriyetçi adaylarla münazara sırasında en fazla yayın saati istemeden de olsa kendisine tanındı. Söylediği su götürür cinsten iddiaların üzerine giden moderatörler ona prim vermiş oldular. Megyn Kelly adlı kadın gazeteci televizyonda kendisine düşmanca davrandığı için daha sonra verdiği demeçlerde Trump, Kelly’nin “gözlerinden kan fışkırdığını” söyledi. Bununla kalsa iyiydi, hızını alamayıp Kelly’nin başka bir yerinden daha kan fışkırdığını ifade etti. Gayet amiyane bir üslupla kadın gazeteciyi ‘muayen dönemde’ olup fazla asabi olmakla suçladı. Bir yerde de kendisine ‘bimbo’ dedi (cazibeli saf aptal kadın). Bütün bu gaflarına rağmen hâlâ en önde giden aday.
Kendisine sorulmadığı halde yasadışı mültecilerle ilgili pek çok açıklaması var. Meksika Devleti’nin çok zeki olduğunu ve işe yaramaz ne kadar sabıkalı varsa Amerika’ya gönderdiğini, Amerika’nın ise aptal olduğunu, bunları sineye çekmek zorunda kaldığını dile getiriyor. Çözüm olarak da Çin Seddi benzeri bir duvar yapmayı öneriyor. Böylece girmek isteyenleri kapıdan alacak ama kanunsuz göçü de durduracak. Ancak mültecilerin sadece Meksika’dan olmadığını birilerinin anlatması gerek.
Kendisinin dile getirdiği çarpıcı bir gerçek, şu ana kadar Trump’ın siyasetçilere epey para yardımı yapmış olması. Aynı münazaraya katılan bütün Cumhuriyetçi adaylar Trump’tan bağış aldıklarını onaylıyorlar. Aynı zamanda Demokratlara da epey bağış yapmış bir iş adamı. Demokratlara 600 binin üzerinde, Cumhuriyetçilere de 1 milyon dolar bağış yapmış bile. Yani kendisine muhalefet yapanlar da Trump paraları ile ilerlemişler.
Adamın sıktığı limonlardan limonata yapacak bir kadro varsa bu yarışı önde tamamlayabilir. Benim şaşırdığım, Amerika halkının bu şaka ile karışık figüre hoşgörülü yaklaşımı. Trump’ın Cumhuriyetçi aday seçilmemesi durumunda kendi başına aday olması herkesi korkutuyor. Bu ana kadar alışılan düzen, para sahibi grupların politikaya kendi adamlarını sokmalarıydı. Bu sefer para sahibi kişi kendini aday olarak ortaya atıyor. Hem de hiçbir siyaset dersi almadan. Yine de aslında bütün bunlar da tasarlanmış bir şov diye düşünmekten kendimi alamıyorum. Trump’ın zenginliği fakiri bile etkiliyor. Onu Amerikan rüyasının ete kemiğe bürünmüş hali gibi görüyorlar.
Kısacası, bu üslup Amerika’da işe yarasa bile Putin’e ne kadar söker bilemiyorum. Ama yine de Cumhuriyetçi tarafta bir kıpırtı olmasına rekabet adına memnunlukla bakıyorum.