Her toplumda azınlık olmanın değişen ölçülerde zorlukları olduğu şüphesizdir. Dünyadaki tek Yahudi devleti olan İsrail’in 8 milyon 300 bine yaklaşan nüfusunun, ancak yüzde 75’nin Yahudi olduğu (6 milyon 200 bin) ve bu devlette 1 milyon 700 bin Arap kökenli İsrail vatandaşının yaşadığı gerçeği dikkate değerdir.
Her toplumda azınlık olmanın değişen ölçülerde zorlukları olduğu şüphesizdir. Dünyadaki tek Yahudi devleti olan İsrail’in 8 milyon 300 bine yaklaşan nüfusunun, ancak yüzde 75’nin Yahudi olduğu (6 milyon 200 bin) ve bu devlette 1 milyon 700 bin Arap kökenli İsrail vatandaşının yaşadığı gerçeği dikkate değerdir. Oransal olarak bakıldığında, yüzde 20’ye dayanan bu rakam gerçekten çarpıcıdır. Bu grubun içinde Müslüman ve Hıristiyan Araplar, Bedeviler ve Dürziler mevcuttur.
İsrailli Araplar veya İsrailli Filistinliler tabiriyle kastedilen 1948 sınırları içerisinde yaşayan toplumdur, yani 1967 yılında İsrail’in ele geçirdiği Doğu Kudüs, Batı Şeria, Gazze Şeridi ve Golan Tepelerinde yaşayan Filistinliler bu yazının konusu dışındadır. İsrailli Araplar İsrail vatandaşlığına sahip iken, uluslararası toplum tarafından işgal edilmiş topraklar olarak tanımlanan arazide yaşayan Filistinlilerin böyle bir vatandaşlığı söz konusu değildir ve siyasi gelecekleri İsrail ile müzakerelerin sonucu belirlenecektir.
İsrail vatandaşı Filistinliler Hayfa’da, Akka’da, artık Tel Aviv ile birleşmiş Yafa’da, Necef bölgesinde ve bölgenin merkezi olan Berşheva’da, Wadi Ara bölgesinde bulunan Umm al Fahem’de ve Celile bölgesinde (Galilee) ve bu bölgenin ve ülkenin en önemli Arap şehirlerinden biri olan Nasıra’da (Nazareth) yaşamaktadırlar. Bu şehrin tarihi önemi Nasıralı İsa olarak anılan Hz. İsa’nın kökenlerinin bu şehre dayanması sebebiyledir.
Ayrıca vurgulamak gerekir ki, Arapça İbranice ile birlikte İsrail Devleti’nin resmi dilidir. Her ne kadar İbranice çok daha yaygın olsa da bazı resmi yazışmalar Arapça yapılabilmektedir. Büyük şehirlerdeki cadde isimleri ve birçok sokak isimleri İbranice, Arapça ve İngilizce olarak yazılmaktadır. İsrail devlet televizyonunda Arapça yayınlar yapılmakta, ülkede Arapça gazete ve dergiler basılmaktadır. Ayrıca Arapça birçok kelime günlük İbraniceye girmiş, aynı şekilde birçok İbranice sözcük de İsrailli Arapların konuşma dilinde kullanılır olmuştur.
İsrailli Araplar arasından akademisyenler, televizyon spikerleri, şarkıcılar ve hatta İsrail güzellik yarışmasında birinci olanlar çıkmıştır. Toplumlar arasında tam bir entegrasyon olmasa da ve ciddi ayrımcılık ve Arap düşmanı söylemler mevcut olsa da İsrailli Arapların zaman içinde daha görünür olduklarına da şüphe yoktur. Arap düşmanlığını eleştiren ve bu fikrin iyileştirilmesi gereken bir hastalık ve ırkçılık olduğunu savunan İsrail Cumhurbaşkanı Reuven Rivlin her ne kadar sağ kesimden gelmesine ve Batı Şeria’nın İsrail’e ilhak edilmesi gerektiğine inanmasına rağmen, insan hakları konusunda oldukça etkin bir rol almakta ve Arap düşmanlığına karşı çıkmaktadır. İlginçtir ki, Rivlin meclis başkanı olduğu dönemde aşağıda bahsedilecek olan Arap kökenli milletvekili Hanin Zuabi’nin dokunulmazlığının kaldırılmasına karşı çıkmıştır.
Son yıllarda İsrailli Araplar toplumda artan nüfuslarıyla da ilintili olarak ciddi ölçülerde etkili olmaya başlamışlardır. Burada bahsedilmesi gereken en önemli kişilerden birisi İsrail Yüksek Mahkemesinde hakim olarak görev yapan Selim Cubran’dır, ki kendisi üst mahkemede görev yapan ikinci Arap kökenli kişidir. Ayrıca İsrail Dışişleri Bakanlığında çalışan Araplar mevcuttur. Örneğin Dürzi kökenli Rıza Mansur, İsrail’in Ekvator Büyükelçisi olarak görev yapmıştır.
Siyasette ise 2015 seçimleri İsrailli Araplar açısından bir dönüm noktasını teşkil etmiştir. Birleşik Arap Listesi (el-kaima el-müşterika) yüzde onluk bir oran ile ülkede Likud ve Siyonist Birlik partilerinin ardından en büyük üçüncü parti olmuş ve 120 sandalyeli Knesset’te 13 milletvekili ile temsil edilmeye hak kazanmıştır. Arapların ilk defa tek liste ile seçimlere girmesi ile önemli bir başarı kazandıkları söylenebilir ancak sosyalistlerden, İslamcılardan ve Filistinli Arap milliyetçilerden oluşan bu ittifakın ideolojik ve siyasi sebeplerden dolayı kalıcı olup olamayacağını bilmek mümkün değildir. Ancak ne olursa olsun İsrail politikasında Arapların daha görünür oldukları ve güçlendiklerini de kabul etmek gerekecektir. Likud, Siyonist Birlik, İsrail Evimiz ve Meretz’den birer Arap milletvekili seçildiği ve Birleşik Liste milletvekillerinden bir tanesinin (Dov Khenin) Yahudi olduğu düşünülürse, listedeki 12 Arap milletvekili ile beraber Knesset’te toplam 16 Arap kökenli temsilcinin görev yaptığı görülecektir. Çoğu İsrail üniversitelerinde okumuş bu milletvekilleri arasında hukukçular, doktorlar ve mühendisler mevcuttur.
2007-2009 yılları arasında Müslüman Arap bir siyasetçi olan Raleb Majedele, İşçi Partisi’nden Bilim, Kültür ve Spor Bakanı olarak kabineye girmiş, ancak etkisi sınırlı kalmıştır. Bugün için ise, ittifakın İsrail genel siyasetini ne kadar etkileyeceği merak konusudur. Geçmişte zaman zaman Arap siyasetçilere baskılar uygulandığı bilinmektedir. Balad Partisi’nin eski liderlerinden Azmi Bişara’nın casusluk suçlamaları sebebiyle yurt dışına kaçması ya da Mavi Marmara gemisinde bulunan ve Birleşik Liste’den milletvekili seçilmiş olan Hanin Zuabi’ye yönelik siyasi hak ihlalleri ve verilen cezalar ilk akla gelen örneklerdir. Farklı fikirleri savunan, ortak paydalarının Filistinli olmaktan ibaret olan bu ittifakın, Arap seçmeni temsil etmesi ve onların beklentilerini Knesset’e taşımaları son derece önemlidir.
Siyaset dışında da İsrailli Araplar kendilerini göstermekte, futbolda birçok başarılı Filistinli İsrail liginde oynamakta ve Sahnin futbol takımı bir bakıma Arapların temsilcisi olarak diğer takımlara karşı mücadele etmektedir.
Son yıllarda en çok adı duyulan Arap kökenli İsraillilerden Sayed Kaşua, Haaretz gazetesinde yazılar yazmakta ve İsrail televizyonunda gösterilen bir komedi programının yazarlığını yapmaktadır. Yahudiler ve Araplar arasındaki kültürel farklılıklara mizahi bir şekilde yaklaşan Kaşua, iki toplum arasında önemli bir köprü teşkil etmektedir. Ancak ülkede artan sağa kayış ve beraberinde getirdiği Arap karşıtlığı ve Batı Şeria ve Gazze Şeridindeki Filistinlilere karşı katı tutumun kendisini rahatsız ettiği ve geçici bir süre için Amerika’ya gittiği hatırlanmalıdır.
1966 yılına kadar sıkıyönetim ile idare edilen Arap şehir, kasaba ve köyleri bu tarihten sonra kısmi bir rahatlamaya kavuşsa da ülkede yaşayan Arapları beşinci kol olarak görme eğilimi tam bir eşitliğin olmadığının en önemli göstergesidir. İsrailli siyasetçilerin artan Arap nüfusunu bir güvenlik tehdidi olarak görmesi ise İsrail’de sol aydınlar tarafından ciddi bir eleştiriye tabi tutulmaktadır. Günümüzdeki temel soru İsrail Arap toplumunun ve siyasetçilerinin İsrail ve Filistin kimlikleri arasında bir seçim yapıp yapmayacakları ve gerçek manada İsrailli Filistinli olup olamayacaklarıdır.