Ligler yine başladı... Türkiye Süper Ligi ve Avrupa kupaları bizim için tabii en önemlileri. Canımız sıkıldıkça da diğer ülke liglerine göz atarız. Anamızın ligi desek de biz buraya alışmışız. Buradaki çarpıklıklar, gereksiz saygısızlıklar bile yer yer aradığımız heyecanlar haline geliyor.
Öyle veya böyle olmazsa olmazımız futbol en iyi anımızda da en kötü anımızda da bizi oyalıyor. Ve bu sene de havalar serinledikçe futbol zevkimiz giderek hayatımızda daha çok yer kaplayacak.
Bu sene gördüğüm kadarıyla enerji olarak şampiyonluk kupasına en aç, en istekli kulüp Fenerbahçe. Yönetim rekor transfer paraları harcadı. Üstelik Guiza gibi henüz bir önceki sezon patlama yapmış oyuncular değil, yıllardır bildiğimiz, hatta dünyanın bildiği oyuncular getirdi. Örneğin; Nani’yi Türk takımıyla oynarken izlerken ben “vay be adamın düz koşusu bile bizimkileri geçmeye yetiyor, arada kaç gömlek fark var arkadaş...” derdim. Adam geldi, hem de hiç öyle 35 yaşında falan da değil. Türk oyuncular için de Türkiye piyasasına bakarsak aynı durum geçerli.
Teknik direktör de aşırı heyecanlı ve hırslı. Değişik bir tip. Farklı bir renk getirdi. Tribünlerin istediği tarz bir oyun anlayışı ve konuşma tarzı var. Atak futbolu seviyor. Takıma da hâkim görünüyor henüz. Haliyle Rize’de puan kaybetseler de ben bu sene ligde keyifli bir oyun izleteceklerinden eminim.
Sadece ben böyle düşünüyor olmamalıyım ki, yaz başından beri yapılan transferlerle Fenerbahçe hisseleri coştu. Taraftar dört köşe. Umarım fair play’in ön plana çıktığı bir sezon olur da biz de bu oyuncuları güzel güzel izleriz.
