İbrani Elul ayında girdik sevgili okurlar. Sinagoglarda Selihot (özür) dualarının okunmasına başlandı. Ulu günler hemen önümüzde. Yargı Defteri’nin açılmasına şunun şurasında ne kaldı? Artık başımızı ellerimizin arasına alıp düşünmeliyiz. Yok, Roş Aşana’yı nerede, kiminle geçireceğimizi değil. Neler pişireceğimizi de değil. Biz geçen Yom Kipur’dan beri ne yaptık, onu düşüneceğiz.
Dindar Yahudi, Tanrı’nın kendisini sürekli izlediğini bilir; koruyup kolladığını, karşısına bin bir türlü fırsat çıkardığını, bazen sınadığını, zora sürdüğünü, sevecen bir ebeveyn gibi gözünü üzerinden hiç ayırmadığını…
Deist’ler Tanrı’nın varlığına inanır ama O’nun, yukarıda saydıklarımın hiçbirini yapmaya vakti ve isteği olmadığını sanır. Oysa Aşem’in gücü her şeye yeter. O, evreni yaratıp kendi haline bırakmamıştır; amaçladığı mükemmellik seviyesine ulaşması için, insanı Kendine ortak etmiştir. Her bir kişinin kaderiyle Şahsen, ya da melekleri vasıtasıyla ilgilenir.
İngilizce ‘contemplation’ (seyir) diye biz sözcük vardır. Bir de ‘meditation’ (derin düşünceye dalmak). Ben her ikisini ‘tefekkür’ diye çeviriyorum. Tefekkür nedir peki?
Tefekkür, bir tür ibadettir. Sözcük olarak, kişinin kendini ve Tanrı’yı, günahlarını ve sevaplarını, doğayı, yaratıkları düşünmesi, evrendeki eşsiz güzelliklerden ders çıkarması anlamına gelir.
Yahudiliğe göre Elul, tefekkür ayıdır. Hesaplaşma, muhasebe yapma, yeni yıl kararları verme zamanıdır. Önümüzdeki yılın kaderinin 1 Elul’dan itibaren kırk gün içinde belirlenip onaylanacağını düşünürsek, bu hiç de hafife alınacak bir iş değildir.
Tanrı merhametlidir. Diyeceksiniz ki, sen de bir ara pusulayı şaşırmadın mı? İnancın sarsılmadı mı? Her şeyimi paylaştığım size yalan mı söyleyeceğim, sevgili okurlar? Doğru. İnancım sarsıldı ama Aşem’e şükür ki, daha sağlam bir şekilde geri döndü. Hem de yediğim ikinci darbeye rağmen.
Şimdi 1 Elul’u hevesle (endişe ile değil) bekliyorum. Roş Hodeş’in (her ayın birinci günü) kadınlar için bayram olduğunu bilir misiniz? Aşem, ‘altın buzağı’ günahına ve ‘on casus’ olayına karışmadıkları için kadınlara bütün Roş Hodeş’leri armağan etmiştir. Bu günler, bir tür tatil sayılır ve mutlaka gerekmedikçe, kadınlar hiçbir iş yapmaz.
Endişem pek yok çünkü biliyorum ki, Aşem ne verirse iyi verir. Bana acı gelen, benim iyiliğim içindir. Böyle büyüyecek ve O’nun benim için amaçladığı seviyeye böyle ulaşacağım. Biliyor musunuz? Yargı günü geldiğinde hiçbirimize ‘neden öğretmenimiz Moşe gibi olmadın’ diye sorulmayacak. Neden Estreya Seval olmadın (örneğin), denecek. Neden içindeki potansiyelden yararlanmadın? Neden yeteneklerini sonuna kadar kullanmadın?
Hevesliyim çünkü Eylül ayı bana muhteşem gelir. Havalar artık eskisi kadar yakıcı değildir. Oya ağaçları katmerli pembe çiçeklerini açar. Ortama bir sükûnet hâkim olur. Deniz durulur. Tefekküre dalmak için ne kadar uygun bir ortam, öyle değil mi?
Sık sık bir köşeye çekilir, bir önceki sene neler yaptığımı düşünürüm. Daha iyisini yapabilir miydim? Eksik yönlerim ne? Hangi mitsva’ları yerine getirmedim? Daha fazla tsedaka verebilir miydim? Peki ya acılı olmamdan yararlanarak duygularımı ve paramı sömürenler? Anlamamış rolü yapmaya devam mı edeceğim? Evet, sevgili okurlar, devam edeceğim. Bana bunu yapan kişilere hiçbir günah yüklemeyeceğim. Ben yüklemeyeceğim ama Aşem ne yapar, bilemem. Diyeceğim şu ki, ben affediyorum. Affetmek insanın içini hafifletir. Naçizane tavsiyem, siz de affedin sevgili okurlar. ‘Ulu Günler’e gönlünüz rahat girin. İtiraflarınızı hazırlayın, eksiklerinizi tamamlamak üzere kararlar alın, daha iyi insan olma yönünde girişimlerde bulunun ama kalbinizde nefrete ve öce yer bırakmayın. Aksine, bütün boşlukları sevgiyle doldurun. Ve bilin ki, başkaları pişman olur ya da olmaz, bu onların bileceği iştir. Ancak biz, işlediğimizi düşündüğümüz günahlardan ötürü içtenlikle pişman olmalıyız ki, Aşem bizi affetsin. Yeni yıla kar gibi bembeyaz girelim.
Muhteşem bir Elul diliyorum, sevgili okurlar.