31 Ağustos tarihli Milliyet Gazetesi’nde çıkan haberi okuduğumda gülümsedim. “Delete sil-indi” başlıklı yazı şöyle başlıyordu, ‘TSE Teknik Kurulu’nun kabul ettiği F klavye standardına İngilizce terimlerin Türkçesi yazılacak. 1975’te hazırlanan söz konusu klavye standardı iki kez yenilenmişti (...)
***
Yıl 1974. Lisenin hemen ardından Cihangir’de bulunan Amerikan Dershanesi’ne bir yıl ‘steno, daktilo, muhasebe’ eğitimi için gittim. Aralarında en keyif aldığım ders steno oldu. Zira her ortamda hızlı not tutmama yaradı. Tabi zaman içinde steno diye bir kavram kalmadı. Birkaç sene evvel dolap temizliği yaparken steno kitabını da çöpe havale ettim. On parmak kullanmakla yükümlü olduğum ama üç parmakla da çok iyi idare ettiğim ilk daktilo da ‘F’ klavyeydi. Teknoloji gelişti, daktilonun yerini bilgisayar klavyesi aldı. Sonuncusuna gelince, aram hiç iyi olmadı. Bir kız okulundan sonra, tekrar kızlara yönelik bir dershanede okumak ‘hayat deneyimi’ açısından pek başarılı bir seçenek değildi. Okuldaki tek erkek muhasebe hocasıydı ve kızların yarısı adama hayrandı. Muhasebe dışında anlattığı tek konu, evliliğin ne kadar gereksiz olduğuydu. Bu da sınıftaki nişanlı kızları ciddi bir şekilde ikileme düşürüyordu. Ders boyunca tek yaptığım, sınıfın yüksek pencerelerinden görünen muhteşem Boğaz manzarasını seyretmekti.
Çok sonraları Gözlem’de galeri ve kitap satış sorumlusu olduğumda ‘muhasebe yeteneği’mi kullanma fırsatını buldum. Şalom’un İdari İşleri’ni de üstlenen Silvyo Ovadya ile düzenli aralıklarla oturup hesap görürdük. Traji-komik bir seans olurdu genelde. Benim için önemli olan kuruma maksimumu kazandırmaktı. Ovadya için de öyleydi. Ancak ne zaman fazlalık çıkarsam, Silvyo sevineceğine elini alnına vurup dururdu. Daha ilerki zamanlarda da sevgili ‘Patron’dan çok şey öğrendim, ama muhasebeyi asla.
***
‘F’ klavye ilginç bir dersti. Hızlı yazmanın yanı sıra bakış açımızı genişletecek yöntemler de öğretiliyordu. Birgün Amerikalı ‘daktilo’ hocamız sınıfa elinde bir tomar kağıtla geldi. Her birimizin sırasına birer test kağıdı koydu. Saatine baktı, ‘Başlayın dediğimde kağıtlarınızı çevirin, on dakika süreniz var’ dedi. Start verilince herkes haldır haldır cevapları işaretlemeye başladı. 30 veya 40 soru vardı, hatırlamıyorum. Birden, ‘Tamam kalemlerinizi bırakın’ komutu geldi. Biz hala ‘ama daha bitmedi’ nakaratını sürdürüyorduk ki, ‘Şimdi birlikte gözden geçirelim’ dedi. Sorulardan önce hepimizin dikkatinden kaçan bir cümle vardı. ‘3. sorudan sonra devam etmeyiniz.’ yazıyordu. Bu deneyim bana hayat boyu için ders oldu. O günden beri herhangi bir belge vs.nin açıklamalarını dikkatle okumadan asla elime kalem almam.