İnsanların bulaşıcı olduğunu geç de olsa öğrendim. Kiminle beraber olursam olayım, o kişi kendi düşünce ve hislerini bana bulaştırabiliyor. İyisi veya kötüsüyle onların etki alanı içine girdiğimi de fark ettim. Kalabalıklar içinde cam olabilmenin yolu neydi? Bu camı bir fanus haline getirip söylenenleri sadece işitip, dinlememenin çözümü nasıl olacaktı? Kulağı süzgeç gibi kullanıp, zihnimi süngere çevirmek zor bir deneyimi gerektiriyordu. Ben bu kadar güçlü müydüm?
Bu dünyaya yalnız gelir yalın gideriz bir beden içinde... Hiç bir şeye sahip olamadan kullanım hakları bahşedilen bir sürü eşya, hayvan ve insana denk geliriz. Denk gelmek dengini bulmaktan öte, bana beni gösterecek, hatırlatacak olan demektir. Ben kendi bedenimin bile sahibi değilken, bu beden içindeyken nelere, kimlere sahip olduğumu düşünüyorum ki? Ben kimim? Ben kendimi ne zannediyorum? Bu soruların cevapları da sanırım hayat deneyimlerim arttıkça gelmeye başladı. Yaşla mı oldu? Sanmıyorum. Çoğu zaman etrafımda olan insanların düşünce ve davranışları bana ışık tuttu. Bana neleri yapmam veya neleri yapmamam gerektiğini gösterdi. Gösterilenler ile görünen ve gören arasında bir denge olmasının icap ettiğini de anladım. Ben sadece kendi algılamamın esiri olmayacaktım.
Çoğu zaman benzer olayları deneyimlediğimde çıkarımlarımın farklı olduğunu gözlemledim. Bu neden kaynaklanıyordu acaba? Yanlışların ne olduğunu bana dayatan ailem, arkadaş veya hayat öğretmenlerime karşı çıkmanın sonuçlarına katlanmak da yalnızlığı getirdi. Bu yanlışları yaptıkça ben haz alıyorsam ne diye herkesin doğrularını yaşayıp azap çekmeliydim? Cevabı korkuydu... Korkum, bırakılmak, terk edilmek ve nihayetinde yalnız kalmaktı. Evet, yalnızlık beni korkutuyordu. Belli deneyimler sonrası aslında yalnız olmadığımın farkındalığına ulaştım. Zihin, zaman ve Allah benimleydi. Bana verilen hatta bahşedilenlerin ne olduğunu gördükçe hayat deneyiminin bana ait olduğunu idrak ettim.
Bağ ve bağlılıkların sonucu bağımlılıkların oluştuğunu gördüm. Bağımlı olduğum her ne ise beni esir alıyordu. Sevdiğim, alıştığım bir lokanta, belli bir yemek bile buna dâhildi. Beni tamamladığını düşündüğüm, bana iyi gelen, hatta sorumlu olduğumu sandığım insanlar da işin içindeydi. Aslında benim onlardan aldığım bir şeyler varken onlar bana hiç bir şeyi vermiyorlardı. Alan bendim. Onlar belki farkındaydı belki de değildi... Herkesten bağımsız bir benliğimin olduğunu öğrenmem zaman aldı. Bir başkasından, ne düşündüğüm, neler yaptığım, neler yediğim, giydiğim hakkında onayını beklerken aynı kişilere verdiğim gücün de farkındalığına ulaştım. Benim dışımda olan herkesin gücünü yaratan bendim. Bunu kafamın içinde oluştururken çoğu zaman karşımda inşa ettiğim sahte yel değirmenlerini de görmeye başladım. Rüzgârın kendisinin ben olduğumu unutmuştum. Kendi kendimi değersiz görerek bunu dışarıdakilerin de aynı şekilde gördüğünü düşünerek etrafımda olanların ayna olduklarını zannettim. Aslında ayna arkası sır kaplı bir camdır, o yüzden sırrın kendisi cama dönüşmekte yatıyor. Ben cam kadar şeffaf olduğumda etrafımdaki tüm aynaların da sadece kendi başına bir ayna halinde kaldığını da gördüm.
İnsanların bulaşıcı olduğunu geç de olsa öğrendim. Kiminle beraber olursam olayım, o kişi kendi düşünce ve hislerini bana bulaştırabiliyor. İyisi veya kötüsüyle onların etki alanı içine girdiğimi de fark ettim. Kalabalıklar içinde cam olabilmenin yolu neydi? Bu camı bir fanus haline getirip söylenenleri sadece işitip, dinlememenin çözümü nasıl olacaktı? Kulağı süzgeç gibi kullanıp, zihnimi süngere çevirmek zor bir deneyimi gerektiriyordu. Ben bu kadar güçlü müydüm? Evet, gücün içimde olduğunu bulmak ve sonunda onu nasıl kullanacağımı bilmek yolu kat etmek açısından önemliydi. Bastırılmış, gizlenmiş olan bu güce ulaşmanın yolu kendi iç sesimi açarak oluverdi. Kafamın içinde olan sürüsüyle sesi ayırt etmek zordu elbet. Vicdanımın sesi, doğruların sesi, umudun sesi, ebeveynler, sevdiklerim, değer verdiklerimin sesleri bir birine girmiş ben içlerinden kendi sesimi bulmayı seçmiştim.
Birini ya da bir şeyi bırakmak, sahiplenmeden tadını çıkartmak hakkı her birimize bahşedilmiştir. Hayat deneyimlerdir. Bedenden çıktığımızda birlikte götürecek olacağımız, önemli olan, tattığımız hayatın her lokmasıdır. Aynı yerler, aynı kişilerden bu hazzı alamamaya başladıkça farklı yer veya insanlarda aramaya çalışıyoruz. Aslında her yerde kendimi arıyorum ve gerçekten her insanda ben kendimi bulmayı umut ediyorum. Bakmam gereken yer içim, bulmam gereken kişi de kendimim. Başlangıcı ben olanın sonu da benimle biter. Her sonun bir başlangıcı olduğu düşüncesi de beni herkesten bağımsız, ölümsüz kılar...