Taşlar yerine oturdukça, internet devrinin titanları Microsoft, Google, Apple, Amazon, Facebook gibi firmalara rakip olma hayalleri kuran kalmadı sayılır. Buna mukabil, bu ve benzer teknoloji firmalarının yaratmış oldukları ‘platformlar’ üzerinde gelişen yeni fikirler ve servetler çok dikkat çekici boyutlara ulaştı.
Öyle bir dönemdeyiz ki, göz açıp kapayıncaya kadar efsane servetler yaratılıyor. Üniversite terk Bill Gates, Steve Jobs veya Mark Zuckerberg gibilerinin başarı hikâyeleri sayısız gencin gelecek hayallerini süslüyor.
1996 senesinde üç İsrailli gencin yarattığı ilk anında mesaj servisi ICQ (I seek You)’nun 300 milyon dolara AOL’e satıldığı tarihi “Hayal et, senin de olur” döneminin başlangıç noktası kabul edebiliriz. Benzer bir hizmet olan Whatsapp’ın 2014’te Facebook’a 19 milyar dolara satılması ise, milli piyangoda büyük ikramiyeyi kazananları dahi çok gerilerde bırakmış durumda.
Taşlar yerine oturdukça, internet devrinin titanları Microsoft, Google, Apple, Amazon, Facebook gibi firmalara rakip olma hayalleri kuran kalmadı sayılır. Buna mukabil, bu ve benzer teknoloji firmalarının yaratmış oldukları ‘platformlar’ üzerinde gelişen yeni fikirler ve servetler çok dikkat çekici boyutlara ulaştı.
Bilgi çağı filan diyerek internetin son yirmi yıllık mazisini tek bir başlık altında toplamak insanlık tarihine haksızlık olur sanki. Mesela floppy diskleri, Nokia’nın dokuz kiloluk ‘portatif’ telefonlarını, Nixdorf’un beş kiloluk dizüstü bilgisayarları kullandığımız dönemi Taş Devri, Erikson’ın ilk telefonlarını Cilalı Taş Devri, Blackberry’leri de Tunç Devri vb. gibi dönemlere ayırmak gerekmez mi?
Bugün mobilite devrindeyiz.
Kablosuz modemler, iPhone, 3G, Bulut (cloud computing) vs. derken mekândan özgürleştik artık.
Bilgi çağının gelişimine yetişebilselerdi şayet, antropologların bizleri homo sapiens (akıllı adam) olmaktan çıkartıp, homo digitalis mobilis gibi bir kategoride yeniden tanımlayacaklarına şüphem yok.
İnternet üzerinden yeni bir hizmet kurmuş ve bunu üç - beş senede nakde çevirenlerin saymakla bitmeyecek başarı hikâyeleri, girişimcileri de, yatırımcıları da fazlasıyla tahrik ediyor.
Kaynak yüklü yatırımcılar, etrafta deli gibi yeni hayaller ve yeni hikâyeler arıyor. Sosyal medya yeteri kadar kalabalıklaştı sayılır. Bir tane daha Google’a veya bir tane daha Facebook’a kimsenin ihtiyacı yok. Şimdilerde ‘paylaşım ekonomisi’ üzerine kurulu iş modelleri ise çok rağbette.
Facebook’tan sonra en fazla melek yatırımcı çeken hikâye, Uber. Malum, kalabalık şehirlerde taksilerin sayısı kısıtlı. Gündüzleri boş geziyorlar; işe gidiş ve çıkış saatlerinde ise taksi bulunamıyor. Uber programı tüketiciler ile araçlı şoförleri buluşturuyor ve aradan bir komisyon alıyor. İsteyen istediği saatte sisteme giriyor; bu sayede şoförlerin atıl sermayesi (zaman ve araç) değerlendirilmiş oluyor. Bu hikâyeye yatırımcılar şimdiye kadar 5,5 milyar dolar para yatırdılar. Son işlemlerine göre şirketin değeri 50 milyar dolar. Henüz kâr etmese de, Uber tek başına BIST’teki Koç Holding, Sabancı Holding, Akbank, Garanti, Tüpraş, Turkcell ve Turk Telekom’un toplam değerinden daha fazla bir değer ifade ediyor! Tabi madalyonun öbür yüzü de var.
Bir an için İstanbul’da gün içinde boş duran binlerce servis araçlarının atıl saatlerinde yollara çıkıp yolcu taşıdıklarını düşünün. Anında minibüsçüler ve halk otobüsleri ile sopalı ve tornavidalı meydan muharebeleri olacağı kesin. Uber de ayağına bastığı birçok kesimden ciddi direnç ile karşılaşıyor; dünyanın büyük şehirlerindeki taksi ve toplu taşıma örgütleri Uber’i hukuki yollardan bloke etmeye çalışıyorlar. Uber’in balonunu patlatabilirler mi, zaman gösterecek. Şimdilik Uber, paylaşım ekonomisinin en önemli oyuncularından biri olarak uçuşa devam ediyor.
Buna paralel ikinci ve artık başarısı kanıtlanmış örnek de AirBnB. Boş duran evini (herhangi bir yatırıma gerek duymadan) kalacak yer arayan turistlere kiralıyorsun. Vergi yok, sigorta yok, istediğin zaman kendin kal, istediğin zaman kirala. Bu hikâyenin değeri şimdilik 20 milyar dolar. Tabi ki turizm örgütleri bu şirketin kendilerine tehdit olduğunu düşünüyorlar ve önünü kesmek için büyük bir çaba içerisine girmekteler. Ama tüketiciler her iki şirketten de çok memnun.
Her iki şirket de, verdikleri hizmetin ayrılmaz parçası olan sosyal medya içeriğinin kendilerini regüle eden en önemli unsur olduğunu ve bu nedenle üçüncü kişiler tarafından empoze edilecek kanunlara ve kurallara gerek olmadığını savunuyorlar.
Elinde akıllı telefonu ile her an bu platformlarda işlem yapabilen homo digitalis mobilis’ler bir yandan büyük servetler diğer yandan da her alanda önemli devrimler yaratmanın anahtarı olmuş durumda.