Hiçbir şey yapmak istemiyorum, hiçbir şey yazamıyorum. Neler oluyor, anlamıyorum. Yeniden küçük bir kız olup evimizin bahçesinde bebek arabamı gezdirmek, olandan bitenden tamamen uzak olmak istiyorum.
Çünkü içinde olmakla daha beter oluyorum. Yetişkin aklım, bana yetmiyor. Korkuyorum, üzülüyorum, acı çekiyorum. Herkes benim akrabam, ailemin bir parçasıymış gibi yaşıyorum. Kimsenin yüzü gülmüyor, herkeste tuhaf, bilinmez bir endişe ifadesi… Kaygı, korku…
Bütün bu bilinmezliğin içinde bildiklerim var elbette... Bir zamanlar ne kadar saf, ne kadar masum ve ümitli olduğumuz… Yarınların bizim için her zaman, ne olursa olsun güzellik, iyilik ve mutluluk getireceği inancıyla dolu olduğumuz, ülkemizi her zaman muasır medeniyet seviyesine çıkarmak için çalışmayı tek amaç haline getirdiğimiz. Geliştiğimiz, geliştikçe mutlu olduğumuz, mutlu oldukça hayata daha çok bağlandığımız, birbirimizi daha çok sevdiğimiz zamanlar vardı.
Biz böyleydik.
Tahammüllü, istikrarlı, güler yüzlü…
Şimdi herkesin acelesi var, kimse kimsenin yüzüne bakmıyor, Bırakın gülümseyip selam vermeyi, mümkünse herkes birbirini görmezden geliyor. Birinin başına herhangi bir şey gelse ötekinin umurunda olmuyor. Komşuluk bitti, paylaşmak bitti, bayramlar bitti. Önceliğin yalnızca para olduğu, onun da yeter ki gelsin, nereden gelirse gelsin, görüşüyle elde edildiği bir dönemden geçiyoruz.
İşte beni de bu dönemden geçmek inancı kurtarıyor.
Bunun bir dönem olduğunu düşünüyorum.
Karakterimize sinmiş, bizi biz yapan değerleri ne olursa olsun kaybetmediğimiz, bunun yeniden ortaya çıkacağını, bizi yeniden biz yapacağını düşünüyorum.
Yine evde pişenden komşumuza götürmeyi, yine alışverişe giderken bir şey lazım mı, diye sormayı, bayramlarda çocuklara yine kapıyı açmayı, harçlık vermeyi, gülümsemeyi, günaydın demeyi hatırlayacağız diye düşünüyorum.
Yoksa ottan bir farkımız kalmayacak. O bile zamanı gelince yeşermenin ve doğayı güzelleştirmenin tadına varırken biz kendi kuruluğumuzda kaybolup gidemeyiz.
Duygularımız, sahip olduklarımız itildikleri yerden çıkıp gelmek, bize kim olduğumuzu hatırlatmak zorundalar.
Yorgun, umutsuz, bencil ve korkak olmak yerine; enerjik, ümitli, paylaşımcı ve cesur olmak zorundayız. Saydığım ilk özellikler, bize ait değil çünkü… Gençlere daha güzel bir gelecek hazırlamak, bizim de elimizde… Anne, baba, öğretmen olarak onlar için daha güzel yarınlar planlamak adına uğraşmalı, yarınların ne olursa olsun daha güzel olacağı konusunda onları ikna etmeliyiz.
Bu, bizim büyük olma sorumluluğumuz…
Çünkü hiçbir zaman hayat çizgisi sadece aşağıya inmez. Yukarı da çıkar. Düz çizgide hayat biter. Çizginin düz olmadığını, hareket etmek zorunda olduğunu onlara anlatmalıyız.
Hayat hareket halinde olduğu için, devinim gösterdiği için hayattır. Değiştiği, geliştiği için; ritmi olduğu, sesi çıktığı için…
Hayat, biz nereye istersek oraya gider.