"Yanı başımızda bir çocuk aç, bir çocuk üşüyor, bir çocuk ağlıyor… Suriyeli bir çocuk, sana sesleniyor; “yaşamak istiyorum” diyor! Onun için yaşamak demek; belki kışın ayazında üşümemek, belki de sadece bir lokma ekmek. Suriyeli bir çocuk, sana sesleniyor; “Sana ihtiyacım var” diyor! Şimdi o çocuğu düşün ve cevap ver; var mısın?"
Ortada hiçbir sıkıntı yokmuş gibi davranarak yaşamına devam edip, her şeyin kendiliğinden düzelmesini bekleyenler için kullanılır: “Devekuşu gibi başını kuma gömmek.” Devekuşları başını gerçekten kuma gömer mi bilmiyorum ama, mecazi anlamda kimlerin bu hareketi yaptığını görmek için biraz etrafınıza bakmanız yeterli. Sokaklarda açlık kol geziyor, güzel yurdumun her köşesinde bir nebze yardım bekleyen Suriyeli mültecilerin sayısı iki milyona yaklaştı. Biz ise, hâlâ siyasilerin günü kurtarma çabalarını, her geçen gün azalan özgürlüğümüzü düşünürken, yanı başımızdan gelen feryada kulaklarımızı tıkıyoruz.
Geçtiğimiz hafta bu düşünceler kafamı kurcalarken, Türk Musevi Cemaati facebook sayfasında gördüğüm haber, bir nebze de olsa içime su serpti. Türk Yahudileri, American Jewish Joint Distribution Committee ortak destek projesi kapsamında Suriyeli mülteci çocukların eğitimlerine katkıda bulunmak için 2000 minik öğrenciye okul çantası ve malzemeleri dağıtmaya başlamıştı. Nitekim bu yardım bizler için bir ilk değildi. Daha evvel de ortak iftar yemeklerinde gerek Kızılay gerekse de farklı kurumlara yaptıkları maddi yardımlar ile Türk Yahudileri birlikteliklerinin sadece mutlu günler için olmadığını anlatmıştı. Peki, zorlaşan yaşam koşulları ile bütçesi azalan, kimi kurumlarını birleştirerek toplumsal finansman özverisi yapmaya çalışan ve her geçen gün yoksulu artan bir cemaat neden kafayı kuma gömmek yerine etrafındakilere el uzatmaya çalışır? Bu sorunun cevabı, Yahudilik öğretilerimizden biri olan ‘Tikkun Olam’ yani dünyayı düzeltmek amacı ile sosyal bir gayret sarf etmekte gizlidir. Kabbala’da da sıkça rastlanan bu düşünceye göre, her Yahudi kendi ve ailesinin yaşamını düzeltmekle birlikte, Tanrı’nın idaresi altındaki dünyayı da daha ahlaki bir yer haline getirmek için ömrü boyunca gayret etmelidir. İşte bu yüzden hiçbir Yahudi’nin kafayı kuma gömmek gibi bir lüksü yoktur. Birileri Türk Yahudilerinin aidiyetlerini yaşanan her sıkıntıda sınamaya çalışsa da biz hem iyi hem de kötü günlerde birlik olmaya devam edeceğiz.
Bu güzel haberi öğrendiğim günlerde bu kez internette tuhaf bir video izledim. Fanatik bir taraftar, arabasını satıp tüm parayı derbi maç için bir bahis sitesine yatırıyor, ardından da bu sürecin görüntülerini sosyal medyada paylaşıyordu. Maç berabere bitince de taraftar hem parasından oluyor, hem de beklemediği yoğun ilginin bir an evvel ortadan kalkmasını temenni ediyordu. Önceleri küçük bahisler ve iyi niyetle başlayan bir hareket hırsını frenleyememesiyle daha epey başını ağrıtacak gibi gözüküyor. Dileğim bundan sonraki dönemlerde Fenerbahçe sevdalısı kardeşimiz de, kazancını sonucu belli olmayan bir maça yatırmak yerine hayır işlerine kullanır. Şimdilik çoğumuzun görmezden geldiği Suriyeli mülteciler sorunu uzun vadede bir planlama yapılmadıkça daha ciddi sonuçlar yaratacak gibi gözüküyor. Sokaklarda aç susuz gezen yüzlerce insan varken biz halen ‘her şey dahil’ otellerde tatillerimizi geçirip tıka basa doyuyorsak, lüks lokantalarda, gece kulüplerinde keyfi sefa sürüyorsak toplum olarak bir kez daha düşünmemiz gerekir.
Yanı başımızda bir çocuk aç, bir çocuk üşüyor, bir çocuk ağlıyor…
Suriyeli bir çocuk, sana sesleniyor; “yaşamak istiyorum” diyor!
Onun için yaşamak demek; belki kışın ayazında üşümemek, belki de sadece bir lokma ekmek. Suriyeli bir çocuk, sana sesleniyor; “Sana ihtiyacım var” diyor!
Şimdi o çocuğu düşün ve cevap ver; var mısın?