Bu yazı, silkelenip kendilerine (kendim dahil) gelmeleri için ‘Beyaz Türkler’e adanmıştır. Son zamanlarda hedef tahtası olmaktan nerdeyse kendilerini unutanlara yazıyorum. Orada mısınız? Kaybetmiş, yalnız ve çaresiz mi hissediyorsunuz? Hatta temsil edilmemiş ve sahipsiz mi bırakıldınız? Buradan buyurun o zaman…
Size siyasi analizlerden bir demet yapıp “aslında memlekette şöyle olmuştu ama bunlar hep Bahçeli’nin yüzünden” gibi klişeler ortaya atmayacağım. Bu yazı, silkelenip kendilerine (kendim dahil) gelmeleri için ‘Beyaz Türkler’e adanmıştır. Son zamanlarda hedef tahtası olmaktan nerdeyse kendilerini unutanlara yazıyorum. Orada mısınız? Kaybetmiş, yalnız ve çaresiz mi hissediyorsunuz? Hatta temsil edilmemiş ve sahipsiz mi bırakıldınız? Buradan buyurun o zaman… Zaman ağlayıp sızlanmak değil, ayağa kalkıp bir şeyler yapmak zamanı! “Bu memleket böyle mi olacaktı” fikirleri, kesinlikle beyninin en derinlerine yollanmak zorunda. Oturup sevinelim mi yani? Daha önemlisi aktif olarak hayata katılalım. Sürekli şikâyet ederek, hükümeti çekiştirerek eline bir şey geçmeyeceği gibi enerjini de tüketeceksin. En azından bunu yıllardır tecrübe ettin. Şikâyetlerin ve memnuniyetsizliklerin bu dünyayı kurtarmayacak! Nasıl bir dünya hayal ediyorsun ondan bahset! Hiç değilse kendini ve etrafındakileri desteklemeye başla. Önümüzdeki dört sene hükümet değişimi için yapabileceğin fazla bir şey yok gibi görünüyor. Ama gidişata seslenecek gücün var. Kimin ne dediğine değil sadece, ne yaptığına da bak. Sözler seni oyalamasın. Ama haklarının elinden alındığına dair fikrin oluşursa kesinlikle dik dur! Beraber sonuna kadar ne gerekiyorsa yapalım! Siyasilerin saçmalıklarına daha fazla alet olma. Onların en büyük reytingi bizleriz! “Bu halk beni var etti” diyorlar ya, işte onlar aslında siyasiler! Sevgili ‘Beyaz Türk’, bir şeye olduğundan fazla değer veren ya onu ya da kendini kaybeder. Buna siyasi pencereyi de ekle…
Daha dün seçim sonuçlarından memnun kalmayanların haline bakarsanız önümüzde felaket ve karanlık bir tablo var. Peki, ortada ne var? Henüz hiçbir şey yok! Gerçek ne? Korkularımızdan feci derecede korkuyoruz! Hatta ortaya çıkmayan felaket senaryolarını bizzat üretiyoruz. Hem de öyle bir yazıyoruz ki, birilerine de sadece çıkıp oynamak kalıyor. Sahi biz neden korkuyoruz? Baskılardan, otoriterleşmeden, dediğim dedikçilikten, temsil edilmemekten, işsizlikten, terörden mi? Evet ama biz korkularımızdan daha çok korkuyoruz. Yani ortada bir şey yokken bile, her an olacakmış hatta olmalıymış gibi davranıyoruz. Deli miyiz? Kesinlikle evet. Bu kadar bilgi kirliliği ve felaket senaryosunun içinde akıllı kalmak zaten mümkün değil.
Seçimin kaybedenleri MHP ve HDP, orası kesin. İkisi de Türkiye partisi olmayı başaramadı. CHP ise saf durumuna düştü. Ve evet faturayı millet ödüyor. 7 Haziran’dan sonraki süreci berbat yönettiler. Özellikle Bahçeli’nin durumu, son dakika çıkardığı tuhaf çantasıyla içler acısıydı. Bunlar gerçek! Ama global düşünen biriyim diyorsanız, şu anki liderlerden hangisi sizi temsil ediyor? Ben söyleyeyim. Hiçbiri! Çare ne? Takıntılı gibi lider aramakta kesinlikle değil. Peygamberler devri nasıl tükendiyse, dünyada da güçlü liderlik dönemi bitti. Zaten ne geliyorsa bu sevdandan başımız dertten kurtulmuyor. Bize yeni güçlü liderler değil, bize kim gelirse gelsin özgür yaşayabileceğimiz demokratik bir sistem lazım. Gelenin iki dönem ve sekiz yıldan fazla kalmasının mümkün olmadığı bir sistemde ne kimse öcü olabilir, ne de biz korkularımıza mahkûm oluruz!
Mücadelemiz kendimize özgürce yaşayabileceğimiz bir sistemin sesi olmak. Kim gelirse gelsin bozamayacağı bir hukuk sisteminin inşasından bahsetmek. Beyaz Türkler, her şeyin gerisinde kalan Bahçeli gibi değil, öncü ve rehber olan bir kitledir. Kendisine benzemeyenlere de destek olur. Çünkü bilir ki, sistemin yürümesi için gereklidir.
Yoksa hep beraber batıyoruz. Haberimiz olsun. Karar bizim!