Geçtiğimiz cuma akşamı küresel terörün süper gücü IŞİD Avrupa’nın gözdesi, Fransa’nın başkenti Paris’e akıllara durgunluk verecek saldırılar düzenledi. Kendi gibi olmayanı düşman gören bu eller, Batı’nın değerlerine, kültürüne, şehir yaşamına dikkatle hesaplanmış bir şekilde hedef olarak seçtiği mekanlarla kanlı imzasını bıraktı.
Bu son terör saldırıları bana ister istemez tam da bu hafta 12. yıldönümünde kurbanlarını saygıyla andığımız 15 Kasım ve 20 Kasım 2003 El Kaide saldırılarını hatırlattı. O dönemde El Kaide gerçekleştirdiği terör saldırıları ile adından korkuyla söz ettiriyordu. Henüz 11 Eylül saldırısı unutulmamışken İstanbul da bu terör dalgasından nasibini almıştı. 15 Kasım 2003 günü Neve Şalom ve Beth İsrael Sinagoglarına, 20 Kasım’da ise İngiliz Konsolosluğu ve İngiltere’nin bir anlamda sembolü olan HSBC Genel Müdürlüğüne eş zamanlı saldırılar gerçekleştirmişti.
15 Kasım saldırıları Türkiye’de sinagoglara yapılan ilk saldırı değildi. Dindaşlarımın yeniden hedef gösterilmesi bir Yahudi olarak beni derinden sarsmıştı. Bu vahşi saldırı son derece travmatik ve güven sarsıcıydı. Birkaç gün sonra HSBC binasına gerçekleştirilen saldırı ise tam gözlerimin önünde gerçekleşmişti. Patlayan bombanın etkisiyle şimdi Edition Hotel olan binanın resmen şekil değiştirdiğini görmüştüm. Unutulamaz bir korku, telaş ve korkunç bir manzara idi.
Hemen her terör saldırısından sonra olduğu gibi kınamalar, uzun haberler, saatler süren analizler yapıldı.
Sonrasında El Kaide’yle yapılan savaşla örgüt zayışatıldı, lideri canlı yayında öldürüldü. Peki, terör bitti mi? Hayır. El Kaide tamamen temizlenebildi mi? Hayır. Aynı ideolojiyi daha da sert bir formatta uygulayan daha azgın, daha vahşi, daha da radikal bir örgüt El Kaide’nin uzantısı olarak doğdu.
IŞİD milyonlarca insanı yurdundan ederken, yüz binlercesini direkt veya dolaylı yoldan vahşice öldürüyor. Bir ay içerisinde örgüte karşı duran ülkelerde giriştiği saldırılarda ölenlerin sayısı bine yaklaştı.
Paris’te yaptığı eylemlerden sonra IŞİD kendini daha da geniş kitlelere yarattığı korku ile duyurma fırsatı buldu. Fransa IŞİD’e var gücüyle saldırdı, daha da saldıracak. Rusya, ABD ve İngiltere ile beraber bu cephe daha da güçlenecek. Peki diyelim ki başarılı oldular ve IŞİD’i ciddi anlamda sersemlettiler. Bu durumda tüm dünyayı kasıp kavuran terör bitecek mi? Emin olabilirsiniz ki bitmeyecek.
Daha fazla güvenlik, bireysel özgürlüklerin kısıtlanması, her hareketi gözetleyen sistemlerin insanları boğar hale getirmesi ile sonuçlanacak. Fransa eski Cumhurbaşkanı Sarkozy’nin öne sürdüğü gibi bazı eski mahkumların ev hapsinde tutulması gibi fikirlerinin hiçbiri terörü durdurmaya yetmeyecek. Değişen ve gelişen teknoloji terör örgütlerinin ancak şeklini ve organizasyonlarını değiştiriyor. Hatta hareket ve propaganda kabiliyetlerini arttırıyor. Teknolojiyi çok yakından takip ediyorlar ve son derece esnek ve uyumlular bu gelişmelere. İhtiyaç olan kendimizi teknolojik sistemlerle güvenlik adına çevrelemek, koruma altına almak değil. Çünkü terörün altında yatan ideolojiler teknolojik altyapıyı güçlendirerek, daha fazla güvenlik kuralı ekleyerek yenilmez.
Geçen on iki sene içerisinde kaynaklar anlamsız bir biçimde kullanılarak terör sorununun son derece yanlış ve sabırsız bir şekilde ele aldığına şahit olduk. Özellikle Ortadoğu’yu istikrarsızlaştırarak bölgede radikal grupların üremesine sebep olan Batı, emperyalist arzularını gerçekleştirmek isterken üçüncü dünya ülkelerini rasyonel eğitimden uzaklaştırarak, bağnazlaştırdı.
Hiçbir inanç, hiçbir din bir insanın kendi canını ortaya koyarak hayatlara kast etmesini öğütlüyor olamaz. Eğer terör örgütleri, insanları belli şekilde eğitip intihar saldırılarına hazırlayabiliyor, öldürmeye ve intihara ikna edebiliyorsa ve bunu on iki seneden fazla bir süredir sürdürebiliyorlarsa burada suç sadece terör örgütlerinde aranamaz. Tüm bu eğilimlere gözünü, kulağını kapatıp kendi refahını düşünen ülkelerin de bu sonuçta payları var.
Özellikle din üzerinden götürülen siyasetin önüne geçilmedikçe, bu tip siyaset güden siyasetçilere/ ülkelere/ rejimlere mesafeli durulmadıkça din adına gerçekleştirildiğine inanılan terörün önüne geçilemez.
13 Kasım 2015 - Paris saldırılarının tarihi özellikle mi seçildi bilinmez ama tam da uğursuzluğuna inanılan 13. cumaya denk getirilmiş gibi duruyor. 13. cumanın Fransa tarihinde farklı bir anlamı daha var. 13 Ekim 1307 tarihine denk gelen cuma günü, Tapınak Şövalyeleri olarak bilinen zamanın en güçlü tarikatı, Fransa Kralı IV. Philip’in tarafından dağıtılmış, üyelerinin birçoğu öldürülmüş ve mal varlıklarının bir kısmına el konulmuştu. Avrupa’daki ilk bankacılık sistemini oluşturan Tapınak Şövalyeleri 13. Cuma baskınından önce önemli felsefi bilgileri ve hatırı sayılır bir serveti kaçırmayı başarmış ve esas amacı Tapınak Şövalyelerinin servetine konmak olan IV. Philip’in hevesini kursağında bırakmıştı.