Geçtiğimiz günlerde on bir saatlik bir uçak yolculuğu geçirdim. Uçağa bindiğimde iki şeyden sakınırım. Bir tanesi her zaman beni bulan ve oturduğum koridor koltuğunun diğer ucundaki bir buçuk iki aylık bir bebek, diğeri ise zaten mezbaha soğukluğunda olan uçakta aksıran insanlar ve yayılan virüsler. Uçağa bindiğimde kendimi derin dondurucuda saklanan kırmızı et gibi hissetsem de, bu sefer son derece hazırlıklı – adeta bir lahana gibi- bindim. Benim yanı başımda oturtulması şart olan bebek ise, ben daha uçağa binmeden güzel gözlü Hintli annesinin kucağında beni bekliyordu. Bebek, kafası fesat düşüncelerle dolu ben dâhil etrafındaki herkesi utandırdı. Hayatımda rastladığım en uslu uçak bebeği çıktı. Uçak kalkarken basınçtan ağlayıp, sonra saatler boyu derin bir uykuya daldı. Huzurlu bir uyku çekerek, yolculuğa keyifli başlamamızı sağladı.
***
Uçağın içinde dolaşan havanın zannettiğimizden daha sağlıklı olduğunu defalarca okudum. Hatta bazı makaleler, uçaktaki havanın büyük ofis binalarından daha sağlıklı olduğunu ve daha sık havasının değiştiğini anlatsa da, genelde uçaklarda hastalandığımdan makalelere değil, istatistiklere bakıyorum. Bir ofiste aksıran kişiden kibarca uzak kalmak mümkünken, uçakta iki sıra arkada aksıran yaşlı amca hakkında bir şey yapmak mümkün olmuyor. Uçak virüslerin tek bulaşma şeklinin havalandırma olduğunu düşünürken, aslında yemek yediğimiz katlanan uçak masasından ve tuvalet kapısından çok daha fazla virüs kapılabildiğini okudum. Uçak masasını silmek aklıma hiç gelmemişti ama, uçakların havası gerçekten temiz ise, diğerlerini dezenfekte etmek mümkün.
***
Uçak havasının temiz olduğuna bir türlü ikna olamayıp virüslerinden korunma hakkında sıkıcı makaleler okurken, konu konuyu, sayfa da sayfayı açtı ve kendimi çok ilginç bazı heykellerin resimlerine bakarken buldum. 2004 yılında Luke Jerram adından bir sanatçı, bir virüs bilimcisi ve cam ustası ile birlikte çalışarak, en ünlü ve en bulaşıcı virüslerin camdan heykellerini yapmış. Virüslerin çoğunun pigmentleri olmadığı için renksiz cam heykel yapmayı seçmiş. Heykeller çok ilginç ve bazıları, virüs heykelleri olduklarını unutturacak kadar güzel. Domuz gribi, sıtma, HIV ve ebola virüslerinin cam heykelleri aklımda kalan birkaç tanesi. Tüm evlerden uzak olsun, bu hastalıklardan bazılarının heykellerini dekoratif bile bulmuştum. Kar tanesi gibi duranlar, uzun kuyruklu olanlar, süslü boncuklar gibi gözükenler… Domuz gribi heykelinin, çok modern bir evde lamba olarak kullanılabileceğini düşündüğümü hatırlıyorum. Yine de dekorasyon olarak bile evlerden uzak olsun. Sanatçıların hayal gücüne, yaratıcılıklarına ne kadar hayran olduğumu bir kere daha hatırladım.