Hayaller, ‘Fifty Shades of Grey’ ama gerçekler ‘Selvi Boylum Al Yazmalım’… Televizyon ekranını ikiye bölüyorum. Ekranın sol tarafı Hollywood aşkı, sağ tarafı ise buram buram Anadol model bir sevda... Birbiriyle alakasız gibi görünen filmleri birlikte oynatmaktan yanayım. Sonuçta ikisi de kalpten.
Başlık, Türkiye’de yaşayan, hem aşk hem de seks isterim diyen kadınları ilgilendiriyor. Ülkenin tüm şehirlerinde yaşayıp aradığını bulamayan kadınlara, bulup da bir türlü tavına getiremeyenleri de ekleyelim…
Hayaller, ‘Fifty Shades of Grey’ ama gerçekler ‘Selvi Boylum Al Yazmalım’… Televizyon ekranını ikiye bölüyorum. Ekranın sol tarafı Hollywood aşkı, sağ tarafı ise buram buram Anadol model bir sevda... Birbiriyle alakasız gibi görünen filmleri birlikte oynatmaktan yanayım. Sonuçta ikisi de kalpten.
Hollywood, çifti bir araya getirirken esas kızı Grey’in önüne atıyor. Ayağı takılıp düşen kız, odaya savunmasız bir giriş yapmış oluyor. Atıf Yılmaz ise kamyonun altından entarisi görünen Asya’nın, “Ben nine değilim” diyen sesini duyuruyor. Sonra İlyas, “dağ keçisi” diye bağırarak kamyonunu Asya’nın üzerine üzerine sürüyor!
Ekranın solunda kadını, helikopteriyle şehrin semalarında dolaştıran adamdan, sağında kamyonuna bile zar zor binilen ve özlenen adama dönüyorum. Fifthy Shades of Grey’de seks şiddet içerirken, Selvi Boylum Al Yazmalım’da, adamın yokluğuyla şiddet uyguladığı bir aşk hikâyesi açılıyor. Aslında hakkını verelim Selvi Boylum’da da hakiki şiddet var. Ama seks esnasında değil.
Durumu, kadına davranış tarafından tutacak değilim. Oraya gelince kusurlu hareketler ikisinde de saymakla bitmez. Ben sadece aşkı arayan kadının, onu nerede bulacağıyla ilgileniyorum. Yahut Türkiye gerçek aşkı sahiden tanımış mıdır, diye merak ediyorum. Herkese bir aşk güvercini yollayıp anket yapmayı isterdim. Sonuçlarının seçimlerden daha şaşırtıcı olacağına eminim. Mesela “kavuşamayınca aşk oluyor” tiratlarını bir yana koyarsak, aşkın kendisinin bir yol olduğu öğretilerini sakince yere bırakınca elinizde ne kalıyor?
Türk sinemasında aşkın, emek vererek kazanılmış sevgiye yenildiği ilk film, Selvi Boylum Al Yazmalım’dır. Fifty Shades of Grey ise kadınlara, unuttuğu cinselliği abartarak sunar. 2015’in kadınları haliyle aşklarını değil kendi hikâyelerini arar. Geçmişin aşklarına filmden baktığında gıptayla izler. Orada hikâyesini arayan kadının kolayca teslim olduğunu görmek istemezse, kendisine başka bir yol seçer.
Yakın zamana gelelim yine. ‘Kocan Kadar Konuş’ filminin gişe başarısını “evde kalmışlara” yormak haksızlık olur. Neredeyse bedelliye bağlanacak kadar yoğun evlilik baskısının altında ezilen ve psikolojik şiddet gören kadın bekarların dramı izah edilemediği için filmde mizahı yapılır.
Yaşın 30 üstü deyince, “Hiç evlenmedin mi?” yahut “Hiç mi evlenmedin?” gibi şaşırtmacalı olduğu sanılan sorularla bekar kadın, tersten ve düzden silindirle çiğnenir. En özgüvenlisi bile hafif bir tebessümle kem küm ederek “yok” der. Ama toplumun “manevi fukaraları” gibi dışlanırlar. Aralarından evlenen çıkarsa da sınıf atlamış sayılır. Maddi ve sosyal statüden bahsetmiyorum. Evli olmak İstanbul’da hâlâ çok önemli bir sınıf meselesidir. Piramidin en üstünde elbette evli ve çocuklular yer alıyor. Ne hikmetse yoga ve pasta kursları da onlardan geçilmiyor... Piramidin tersine döndüğü yerde ise zirveye eğlence anlamında bekarlar oturuyor. Konuyu daha derinlemesine araştırdığımda farklı ayrıntılarla karşılaşıyorum. Mesela zamanında büyük aşklar yaşadıklarını anlatan solcuların beslendikleri damarların yanı sıra devrim perdesinde yaşadığı aşklara, hayatın sunduğu prodüksiyon hizmeti elbette birçok romana konu oldu. Arkadaşlarım Gezi Parkı eylemlerinde tanışıp aşık olan, hatta evlenen bir dolu çift saydı. Çocukken eve elinde resimle kız/erkek beğendirmeye gelen akraba dönemlerini yakalamış biri olarak, sosyal medyanın henüz hikâyeler değil sadece temas yarattığını düşünüyorum. Haliyle hayatın arka fonunda, ortak hikâye yaratılmayan aşklar büyümeden solup gidiyor.
Aşk, bir duygu olmanın ötesinde bir hikâye meselesidir ve sizin, kendi hikâyenize ne kadar inandığınıza bağlıdır.
İyi bir evlilik ise büyük “H” harfine benzer. Dik duran iki insanı ortadan birbirine bağlayan ince bir çizgi vardır. Kötü evlilikler küçük “h” olur. Zamanla biri diğerini eğmiş, aradaki çizgiyi yıkıp ne varsa kendisine bile katamamıştır.
‘Fifty Shades of Selvi Boylum’ İstanbullu kadının kalbinin hikâyesidir. Aşkın yol olduğunu söyleyenlere inat, “E bu yol tek başına çekilmez yahu” der!