Azınlık gazetelerinin akıbeti

Riva HAYİM Köşe Yazısı
2 Aralık 2015 Çarşamba

“Ülkemiz çok renklidir, kültürü zengindir. Farklı kültürlerin, görüşlerin ve inançların bir arada yaşamak için çaba sarf ettiği topraklardır burası.”

Bunları hep duyuyoruz. Bu söylemler sözde kalmasın diye farklı adımlar da atılıyor.

Edirne Sinagogu, Süryani çocukları için anaokulu ve Gökçeada’da Rum lisesinin açılması, Kamp Armen’in iade edilmesi… 

Bunlar geniş toplum için haber değeri olmasa da bizim için çok değerli adımlar. Çok kültürlülüğün lafta kalmadığı, eyleme geçirilmeye çalışıldığı bir dönemdeyiz. Hani bu tarz adımların oy getirdiği de yok.

Kendi renklerinde ışıldamaya devam etmek isteyen, bu toprakların diğer kültürleri var olma mücadelesi veriyor.

 

Türkiye’de bildiğiniz gibi bazı azınlık toplumlarının gazeteleri de basılıyor ve bir şekilde seslerini duyurma mücadelesi veriyorlar. Bu gazetelerde çalışanlarının çoğu gönüllülük esasına göre görevlerini yapıyor. Şalom, dünyanın en eski azınlık gazetesi Jamanak, Agos, Luys, Paros, SabroNor Marmara, İho ve Apoyevmatini. 

Ufak ekiplerle, kendi medyamızı yaşatmaya çalışıyoruz. Hatırlatmakta fayda var: Basın İlan Kurumu’nun azınlık gazetelerine verdiği yıllık destek, bu yıl için belirsizliğini koruyor. Bu şu demek anlamına mı geliyor? “Artık kendi başınasınız.”

Yapılan kesinti yetmezmiş gibi ilan verecek firmalarda bile “Azınlık gazetesine ilan versek laf yer miyiz, tepki görür müyüz?” çekincesi var.

Basın İlan Kurumu desteğine geri dönersek… Azınlık gazetelerine İlan Kurumunun desteğinin çok önemli olduğu ama sadece bu desteğin gazeteleri yaşatmak için uzun vadede yeterli olmayacağı düşüncesindeyim. Azalan nüfus ve reklam gelirleri ile birlikte bekleyen sona karşı çıkış yolları aramalıyız sanırım.

Bunu kendi aramızda da konuşuyoruz.

Peki, azınlık gazeteleri ne işe yarar? Niye bunca çaba? Gerekli midir Türkiye’de bu gazetelerin yaşatılması? Diğer ana akım medyadan ne farkı var?

Şöyle cevap veriyim:

Peki, tepkimizi nerede ve nasıl vereceğiz? Geniş toplum bizi nasıl tanıyıp, anlayacak? Olumlu veya olumsuz görüşümüzü veya hislerimizi nasıl beyan edeceğiz?

Her ilde bir dini görevlimiz olmadığına göre, dini liderlerimizin bilgilerini cemaatlerine iletmesini nasıl sağlayacağız?

Yok olmakta olan kendi kültürümüzü nasıl yaşatacağız? (Kültürü yaşatmanın tek çaresi müze açmak mıdır?)

Toplumumuzda olan cenazeleri, doğumları, ölümleri nasıl haber alacağız?

Devlet doğru bir adım attığında tepkimizi nasıl sunacağız? Siyasiler, tepkilerimizi nasıl okuyacaklar?

Tarihimizi, geleneklerimizi nasıl öğrenip, gelecek nesillere aktaracağız?

Birisi ayağımızın üstünde farkında olarak veya olmayarak tepindiğinde sesimizi nasıl çıkaracağız? (Benim bilmediğim, mecliste her azınlık cemaatinin temsilcisi milletvekillerimiz mi var?)

Ve en önemlisi:

Yok olmaya yüz tutmuş, okullarda okutulmayan ve ‘vatandaş Türkçe konuş’la sessizliğe bürünen lisanlarımızı nasıl yaşatacağız?

Örnek vermek gerekirse, dünyadaki tek Ladino gazetesi El Amaneser Türkiye’de basılıyor. Bu gazeteyi yaşatmak için dünyanın dört bir tarafındaki Sefaradlar Türkiye’ye yazı gönderiyor.

Bunu uçaklarındaki dergilerinde haber yapıp gururla paylaşan ise İspanya (?).  İşin garibi Türkiye’de çoğu kişi bu gazetenin varlığından habersiz. Daha da garibi, dünyada farklı üniversitelerde yapılan Sefarad kültürü ve Ladino dilini araştırma çalışmalarında Türkiye’de basılan kaynaklar kullanılıyor.

Yani bu topraklarda 1492 Sefarad göçü sayesinde 500 yıl yaşayabilen bir dil, başka bir ülke tarafından “Kimsenin değilse bizimdir artık” olarak sahipleniliyor ve bu çok normal kabul ediliyor. 

Bundan sonra da Sefarad göçünü konu alan turizm, kültür sanat ve gelir kalemi yaratacak her kalem de aynı şekilde neden bu şekilde sahiplenilmesin ki? Her şeyi geçtim, çoğu kişi tarafından İspanyolcanın en eski, saf hali olan Ladino’nun Türkiye’de konuşulduğu ve yaşatılmaya çalışıldığı bile bilinmiyor.

Konuyu ters bir açıdan sunmak gerekirse Türkiye’de basılan Rumca, Ermenice, Ladino dilinde gazeteleri görmek bir turistten tutun, dil bilimci, farklı kültürleri inceleyen bir araştırmacı için değerlidir.

Madem azız, ayakta kalmak için çabalıyoruz, bırakın kendimize ek kanallar yaratalım.

Biz de kendi dilimizden kültürümüzü, ülkemizi tanıtalım.

Geçtiğimiz gün havaalanlarında dış hatlarda Anadolu kültürlerine ait gazete standının yer almasının önemini konuştuk. Bu fikrimi birkaç kişiyle paylaştığımda “İlk senin aklına mı geldi, öneri olarak defalarca götürülmüştür” diye cevaplar da aldım. Hâlâ tüm gazeteler orada yer almadığına göre genel bir karar alındığını zannetmiyorum.

Bir stantta ‘Anadolu Kültürleri’ başlığı altında yarı İngilizce yarı azınlık dillerinde aylık basılmış (Rumca, Ladino, Ermenice, Süryanice, Kürtçe ) gazetelerinin yer almasının memlekete zararı ne olacak ki?

Ülke imajını kötü mü etkileyecek? 

Ülkeye ait havaalanlarında lokum, zeytinyağı, pişmaniye en önde sunuluyor da bu gazeteler ortak kültürümüzün bir parçası olarak niye sunulmasın?

Bildiğim başka hiç bir ülke böyle bir şey yapmadı, yapmak istese de bu kültürel zenginliğe de sahip olduğunu düşünmüyorum.

Ve tabi ki çok sesliliğe gelince, sadece azınlıkların değil her görüşün, her rengin, her kültürün yer aldığı ve yaşatıldığı, eşit fırsatların sunulduğu gazete stantları en güzel adımdır.

Yeni Türkiye’den bir dileğim de bu.

Yazım, belki mesajım ulaşır.

Munchas grasyas…