Çocuklu yaşlardan beri çok iyi görmediğim için yaş aldıkça bu durum bir sorun teşkil etmedi. Kırklı yaşlarımda ise çok güvendiğim göz doktorum, ‘Daha fazla görüp ne olacak, atış talimi mi yapacaksın?’ diyerek yüreğimi rahatlatmıştı…
***
İşitme konusuna gelince, her iki büyükannem duyma kaybına uğradıklarından ileride soyaçekim olasılığı korkulu rüyam oldu. Rahmetli Dr. Duenyas’ın yıllar önce dediği gibi, ‘İleride insanlar sağ bacak için bir uzmana, sol bacak için başka uzmana gidecekler’. Gerçekten de zaman o zaman. Ne olur ne olmaz diyerek, bir kulak burun merkezindeki uzmana gittim. Ses ölçümü ile ilgili bilumum testler yapıldı. Sonuçlar gayet normal çıktı. Ancak ısrarla iyi duymadığımı söyledim. Sabrını yitirmeyen doktor çekinerek, ‘Hanımefendi, sizin durumunuz konsantrasyon eksikliğinden olabilir’ dedi. Mümkündür. Ama asla eşim gibi, bir odada konuşurken bitişik odadaki bir sohbeti takip edemeyeceğim… Tıpkı düğün, vs benzeri yerlerde yüksek volümlü müzik çaldığında, masada sadece, o da zorlukla, yanımdaki kişiyle sohbet edebileceğim gibi… Kara mizah misali, geçmişte Bar Mitsva’larda çocuklar salondan çıkar, dışarıda koşturur veya asansörle inip çıkarlardı. Şimdi ise olay tersine döndü. Ortanın üstünde yetişkinler müziğin gürültüsüne dayanamayıp salondan çıkıyorlar. Asansör de puro, pipo vs.yi kullanmak isteyenleri uygun kata çıkarmakta kullanılıyor.
***
Velhasıl beş duyudan en iyi işlev görenlerim tat alma ve koku almadır. Tat alma, ilerleyen yıllarla maalesef lehime işlemedi. Her türlü sportif faaliyet de özel ilgi alanıma girmediği için, mahallenin terzileri beni gördüklerinde çok sevinirler. İş çığırından çıkınca, daha önceleri yazdığım üzere diyetisyenin kapısını çalarım. Bu sektör de, tıpkı günümüz ‘coaching’leri gibi çoğalınca, hanımlar arasında istişareler başlıyor. Hem işini bilecek, hem evinize uzak olmayacak, hem aile indirimi yapacak… Dolayısıyla kimi diyet uzmanları farklılık yaratmak için günlük listelerde bilumum otlarla bezeli, özgün reçeteler sunuyorlar. Bir ara böyle bir hanıma gitmiştim. Çıkışta doğru aktara… Eve gelip mutfağa girdiğimde malzemeleri tezgâha serdim. Rendeler, şişeler, huni… Öbür taraftan ocakta tencere bilumum çeşnilerle kaynıyor. Sanki kimya laboratuarı. Bu arada mutfakta bir koku, durulacak gibi değil. Süzdük, soğuttuk, içmeye başladım. İçemiyorum. Burnumu tıkadım ve bitirdim. Bir ay dayanabildim ve bu maceraya son verdim. Dolaba dizdiğim aktar malzemeleri de çöpü boyladı. Raflara sinen kokuyu çıkarmak için de az uğraşmadık.
Sonuç olarak sağlıklı olmak önemli. Her şeyin azı karar çoğu zarar.
Onun için de, az yiyin, az görün ve az işitin. Bence mutluluğun sırrı burada.