Aslında Türkiye liginde uzun süredir futbol yorumcuları üzerinden özelikle farklı bir kurgu, farklı bir bağlantı bulunuyor… Durumu bir Avrupalıya anlatsak buna direkt ırkçılık olarak tanımlayabilir. Ben bu durumu daha çok ligimizin gittikçe daha yerel olmasına bağlıyorum.
Nedir bu yerelleşme biraz detaylandıralım… Özelikle futbolculuğunu seyrettiğimiz, şimdi emekli olmuş futbol yorumcuları tarafından yapılıyor. Eski takım arkadaşlarını korumak adına, takımların başına yerli teknik direktör gelmesini ısrarla savunuyorlar. Eğer takım plansız ve programsız bir şekilde teknik direktörsüz kalmışsa ilk açıklama takımdan bağımsız, şu şekilde oluyor: “Takımı, oyuncuları bilen birisinin takımın başına geçmesi daha doğru olur. Hem kendi değerlerimize sahip çıkmış oluruz” gibi bir açıklama geliyor. Aslında yabancı, yerli teknik direktör yoktur, iyi veya kötü, başarılı veya başarısız teknik direktör vardır. Fakat bizim dar kalıplı yorumcularımızın daha çok arkadaşlarını korumak amacıyla bu şekilde yorum yaptığını görüyoruz. Bu etkili oluyor tabii. Şu an Türkiye Süper Liginde Türkiye pasaportu olmayan tek teknik direktör var. Fenerbahçe Teknik direktörü Vítor Pereira. Herkesin bildiği gibi üç hafta öncesine kadar eleştiriler “Türkiye Ligine çok hâkim değil” diye başlıyordu… Beşiktaş mağlup olmasa liderliği kaptırmasaydı. Durum farklı olabilirdi…
Ayrıca dört büyük takımın başına teknik direktör olarak birisi gelmesi gerektiği zaman hep aynı yerli hocaların isimlerinin ortaya çıkması veya Türkiye futbol sistemini çözmüş Türk pasaportu olmayan Lucescu ve Daum gibi hocaların anılması aslında hep bu akıl tarafından tekrar tekrar ortaya sürülüyor…
Spor yorumcuların bir de etik olmayan farklı bir durumu daha var. İki hafta önce televizyonlardan eleştirdikleri teknik direktörlerin yerine, göreve gelebiliyorlar. Bunun örneği Lig TV’de yorumculuk yapan Ersun Yanal ve Galatasaray’ın şu an başına bulunan, iki hafta önce TRT’de yorumculuk yapan Mustafa Denizli. Bu etik olarak doğru bir davranış değil. Çünkü siz medya aracılığıyla kamuoyunu fikirleriniz ile etkiliyorsunuz. Buraya kadar normal fakat buradan kendinize menfaat sağlıyorsanız veya kazanç elde ediyorsanız, bu sizin inandırıcılığınızı sorgulatır.
Türkiye ligi beş büyük lig arasında yer aldığını, marka değerinden bahsediyor… Fakat yukarıdaki verdiğimizi örnekler “kendi değerlerine sahip çıkma” adına ligi daha yerel bir hale getiriyor. Futbolun doğrusunu değil, ülke kendi doğrusunu ortaya çıkarıyor. Medya üzerinden bu doğrular herkes tarafından kabul ettirilmeye çalışılıyor. Sonuç olarak daha yerel, kendi içinde kapalı bir lig olarak, Türkiye Spor Toto Süper Lig’i kendini konumlandırıyor… Gelecek yıllarda ülke futbolunun gelişmesi adına olumsuz bir etki yaratacak gibi gözüküyor…