Doktorun siyah kaplumbağası

Tilda LEVİ Köşe Yazısı
16 Aralık 2015 Çarşamba

Uzun bir süreden beri, Ertuğrul Özkök’ün makalelerini okumuyordum. Geçen gün Hürriyet’in 12 Aralık 2015 tarihli sayfalarını karıştırırken ‘Nobel Özel’ başlıklı yazısını gördüğümde hemen durdum. Zira İsveç Kraliyet Akademisini, frak ve uzun tuvalet giymeyenlerin alınmadığı Nobel Törenini, protokolü, akşam yemeğini ve tabii ki Prof. Aziz Sancar’ı, Özkök kadar ölçülü ve zarif bir üslupla yazabilecek gazeteci çok azdır.

Bir nefeste okudum. Sonra bazı bölümlere geri döndüm.

İki ay öncesine kadar varlığını bilmediğimiz, Mardinli kalabalık bir ailenin çocuğu olan Aziz Sancar, devlet bursuyla gittiği Amerika’da üniversite eğitimi aldı. Oraya yerleşti. Son olarak da Kimya dalında Nobel Ödülü’ne layık görüldü. Amerikalı eşi de kendisi gibi tıp dünyasından. Gerçek bir başarı öyküsü. Aynı zamanda da gerçek bir beyin göçü.

PTT, Prof. Aziz Sancar’ın Nobel Ödülünü alması şerefine bir pul çıkarttı. Bu da bir anıdan öteye gitmeyecek. Ertuğrul Özkök’ün anlatısıyla kraliyet ailesi ve Nobel sahipleri belli bir protokolle yemek salonuna giriş yaptılar. Gazetede gördüğüm resimde, Prof. Sancar’ın kolunda Kral Gustaf’ın kız kardeşi vardı.

Hocanın duruşu, güvenli bakışları gurur vericiydi. Bazı insanlar vardır, ortam ne olursa olsun, oraya hemen uyarlar. Bu da herkese nasip değil. Tabii kıymet bilenler böylelerine daha çabuk sahip çıkıyor.

***

Benzer bir hikâye değil. Ancak Amerika ve tıptan bahsetmişken, yaşları daha ileri olan okurların anımsayacakları olağanüstü iki insan, Dr. Rafael (Rıfat) Levi ve eşi Jacqueline’i anlatmak istiyorum.

Tesadüf ya da değil, bir beyin göçü daha…

Dr. R. Levi dâhiliye mütehassısı idi. Mesleğine bağlı, teşhisleri kuvvetli, güven veren bir kişiliğe sahipti.

Dişçi olan eşi ise, mesleğini yapmak yerine doktora destek vermeyi seçmişti.

Doktorun siyah kaplumbağa Wolkswagen’i tıpkı ayakkabıları gibi her zaman pırıl pırıldı. Çok uzun boyluydu.

Levilerin tek çocuğu Lily, ilkokul çağına geldiğinde Şişli Terakki’ye yazıldı. Lily ilk şokunu 1-A sınıfında Aliye öğretmenle yaşadı. Pedagojiden uzak bir eğitimciydi. Zaten biraz ‘mız mız’ olan kız, zamanını gülmekten çok ağlamaya ayırdı. Kim derdi ki, o küçük ‘mız mız’ kız çocuğu ileride Harvard’da hukuk profesörü olacak.

Lily dördüncü sınıfa geldiğinde babası akademik kariyer yapamamış olmanın da ukdesiyle Amerika’ya göç etmeye karar verdi.

Sonrası yeni bir başarı öyküsü. Doktor yeniden üniversiteye başlar. Psikolog olur. Jacqueline iş hayatına atılır. Lily de az önce söylediğim gibi konusunda çok ama çok başarılı olur.

Kısa süre önce çift bir araba kazası geçirdi. Dr. Levi yaşamını yitirdi. Eşi ise halen tedavide. Böyle zamanlarda sevdiklerinizden uzakta olmak öyle zor ki.

***

Geçtiğimiz Pazar günü hanukiyanın son mumunu yaktık. Yalnız evlerde değil. Amerika’da ve Avrupa’da yıllardır meydanlara yerleştirilen dev hanukiyalar gibi, İstanbul’da Ortaköy sahilinde ilk kez bir hanukiyanın mumları hep birlikte yakıldı. Bu olağanüstü girişimin daimi olmasını ve beş bin yıllık bir geleneğin insanlığa ışık tutmasını diliyorum.