Arap dünyasında yaşanan yalancı baharlara güvenerek dış politika seyrini değiştiren Türkiye’nin, gelinen son noktada bu kararlarını yeniden gözden geçirmesi ve özellikle Ortadoğu politikasını tekrar kalibre etmesi kaçınılmaz olmuştu. İran’ın nükleer anlaşma ile meşru bir güç olarak bölgeye dönmeye hazırlanması, tutunamayan Esad’a destek için Rusya’nın Suriye savaşına top yekûn girmesi ile yeniden Batı ittifakını ve NATO’yu keşfeden Türkiye için bölgedeki duruşunda ciddi bir değişikliğin zamanı gelmişti.
Türkiye’nin ABD ile ittifakını güçlendirmesinin ana göstergesi her zaman İsrail ile olan iyi ilişkileriyle kendini belli etti. 1949 yılında Türkiye’nin İsrail’i tanıması, Yahudi devletinin Batı kampında yer aldığından emin olduğunda gerçekleşmişti. Türkiye’nin o dönem Batı’ya yaklaşmasının, dolayısıyla İsrail ile diplomatik ilişkilere başlamasının ana sebebi ise ensesinde hissettiği Sovyet tehdidiydi. Tarih tekerrürden ibaret. Bugün de Batı’ya yönelen Türkiye’nin ağırlığını üzerinde hissettiği ciddi bir Rus tehdidi mevcut. Bu durum da yeniden İsrail ile yakınlaşmasının hızlanmasına yardımcı oluyor.
Perşembe akşamı gündeme düşen, Türkiye ile İsrail arasında gerçekleşen Zürih görüşmelerinin detaylarını içeren haberlerde şaşırtıcı olan iki nokta var; İsrail ve ABD’nin uzun süredir üzerinde durduğu ve üç yıldır Türkiye’de olduğunu öğrendiğimiz Hamas Lideri Salih Aruri’nin sınır dışı edilme talebi ve Gazze ambargosu ile ilgili hiç bir maddenin olmayışı.
Batı Şeria’da Hamas askeri güçlerini koordine eden Aruri’nin sınır dışı edilmesi Hamas’ın Türkiye’deki faaliyetlerini sınırlayacağı ve Ankara’nın Hamas’ı ‘satacağı’ yönünde yorumlandı. Ancak Hamas’tan gelen olumlu mesajlar, Meşal dâhil birçok Hamas liderinin Aruri’nin Türkiye’den çıkarılmasını desteklediğini düşündürüyor. Aruri’nin güçlenmesi ve Gazze’deki Hamas liderliğinin dışında kendi başına buyruk askeri direnişe devam etmesi rahatsızlık yaratıyordu. Gazze’yi yönetmek, İslami Cihat gibi örgütlerin güçlenmesini engellemek için İsrail ile yeni bir askeri çatışmadan çekiniliyordu oysa. Hamas var gücüyle roket atışını sınırlamak ve İsrail ile ateşkesi sürdürmeye çalışıyordu. 2014 yazında üç İsrailli çocuğun kaçırılmasında rol oynayarak Gazze savaşına sebebiyet veren Aruri’nin Türkiye’den çıkarılması gücüne büyük bir darbe indirecek. Bu bakımdan alınan kararın Hamas liderleri bakımından olumlu karşılandığını söylemek mümkün. Batı Şeria’da iktidarı elinde tutan El Fetih’in de bu durumdan memnun olacağı malum. İsrail ise bu sayede bıçaklı intifadanın önünü kesmeyi amaçlıyor.
Mavi Marmara’yı planlayan IHH’nın açıklamalarındaki memnuniyetsizlikten, görüşmelerden bihaber olduğunu anlıyoruz. İsrail, Mısır ile sürdürdüğü Gazze ambargosunu güvenlik nedeniyle tamamen kaldırmayacaktır. Ancak Türkiye için bu ambargoyu hafifletecek, tıpkı daha önce inşa edilen hastane gibi Gazze’nin yeniden yapılanmasında Türk imzasının atılmasına olanak verecektir. Filistin halkının koruyucusu konumundaki Cumhurbaşkanı Erdoğan da, uzun zamandır arzu ettiği gibi, İsrail üzerinden Gazze’yi ziyaret ederek, savaş sonrası yerle bir olan bölgenin Türk müteahhitler sayesinde yenilenmiş çehresini gösterecek, böylece Türkiye’nin hem Gazze halkı, hem de Arap kamuoyundaki prestiji düzelmiş olacak.
İki ülke arasındaki görüşmelerde öne çıkarılan doğal gaz anlaşması ise büyükelçilerin yeniden görevlerine dönmesi kadar kolay bir şekilde gerçekleşmeyebilir. Rus gazına alternatif arayan Türkiye aynı zamanda Azerbaycan ve Katar ile görüşürken, diplomatik bir hazine olarak gördüğü doğal gaz için İsrail önümüzdeki ay Yunanistan ve Kıbrıs Rum Kesimi ile yeniden masaya oturacak. Uzun vadeli bir anlaşma olan doğal gaz anlaşmaları için karşılıklı güvenin yeniden oluşturulması gerekiyor. Bu anlaşma gerçekleşirse ancak, Türkiye ile İsrail arasında stratejik bir işbirliği var denilebilir.
Mitvim araştırması İsrail halkının Türkiye ile ilişkilerin düzelmesine sıcak baktığını ortaya koymuştu. Ancak aynı şeyi Türk kamuoyu için söylemek pek mümkün değil. İç politikaya yönelik oldukça sık kullanılan İsrail karşıtı söylemler Yahudi karşıtlığına evrilerek halka nüfuz etmiş durumda. Bu nedenle AK Parti sözcüsü Ömer Çelik’in “İsrail devleti ve halkı Türkiye’nin dostudur” söylemi her kesimden tepkiyle karşılandı. Uzun süredir İsrail’in adını ‘terörist’, ‘bebek katili’ olarak anıp, İsrail-Filistin çatışmasını bir din savaşı olarak vurgulayınca bu anlayışın yerleşmesi kaçınılmaz. Değiştirmesi de oldukça güç. Benzer bir sorun, İsrail’den sonra Ankara’nın ilişkilerini düzeltme yoluna gideceğini tahmin ettiğim Mısır konusunda da yaşanacak. Ankara açısından en büyük sıkıntı da daha önceki sözlerinden geri adım atmak ve algı yönetimi konusunda yaşanacak.