2015 bütün çirkinlikleriyle biterken 2016 hızlı başladı. İran ile Suudi Arabistan arasındaki diplomatik bağlar koptu. İsveç ve Danimarka, Schengen’i askıya aldı. Çin borsası çöktü. Tüm kötü şeyler 2015’te kalsın, 2016 bolluk, barış ve mutluluk yılı olsun şeklindeki temennileri ise daha ilk günlerden rafa kalktı bile. 2015’in hazırlık yılı, 2016’nın ise esas patırtının kopacağı sene olduğu şimdiden anlaşıldı.
ABD, gerek Merkez Bankası gerek devlet başkanı ile dünyaya seyirci kıvamında müdahil olurken, dünya dengeleri ciddi bir şekilde değişiyor. Suriye merkezli göçmen krizi ve Paris’te yaşanan terör olayları Avrupa Birliği’nin kendisini sorgulamasına sebep oldu. İsveç ve Danimarka’nın sınır kontrollerine başlaması bir bakıma Schengen’i askıya alması ister istemez AB’nin geleceğinin de tartışılmasına sebep olacak.
Suudi Arabistan ile İran’ın Müslüman dünyasında birbirini çekemedikleri ve husumet besledikleri öteden beri bilinen bir gerçek. Yemen’deki iç savaşta karşı cephelerde açıkça birbirlerine karşı savaştıkları da bir gerçek. Şii din adamı Nimr Bakır el-Nimr’in, Suudi Arabistan tarafından terörist suçlamasıyla idam edilmesi iki ülke arasındaki siyasi tansiyonu iyice arttırdı. Diplomatik ilişkiler kesildi. Suudi Arabistan’ın bu kararını Bahreyn, Sudan, Birleşik Arap Emirlikleri de İran ile diplomatik ilişkilerini keserek veya seviyesini düşürerek takip etti.
2016 yılı iki ülke arasında asıl savaşın kopacağı sene olabilir. Her ne kadar iki ülkenin de petrol gelirleri düşmüş olsa da, neticede totaliter rejimlerle yönetilen bu iki ülkenin çatışması ve karşılıklı zayıflaması kimseyi üzmeyeceği gibi, kamuoyunda büyük bir yankı uyandırmaz. Yani, bir bakıma Batı toplumları tarafından savaşmaları uygundur. Ancak özellikle Ortadoğu’ya olacak etkisi ve zararının büyüklüğü ölçülemez. Pragmatik dünyada, savaşın 2016 yerine 2017’de yani ABD Başkanlık seçimleri ardından başlaması daha da uygun olur. Çünkü bu savaş sayesinde ABD’nin üzerindeki nükleer İran baskısı yok olur. Tahran’ın elinde nükleer silah var mıymış, yok muymuş, füzelerinin sınırları nedir gibi herkesin merak ettiği sorulara çok acı bir şekilde cevap bulabiliriz.
2016 yılından şahsen tahmin ettiğim ve artık kaçınılmaz hale gelen bir İsrail - Filistinli çatışması. Hamas son zamanlarda sessizliğini koruyor. Anlamsız bir şekilde İsrail’i rahatsız edecek füzeleri fırlatmaktan da vazgeçti. Gazze’de durum bu şekildeyken, Batı Şeria hatta İsrail’in içinde durum oldukça farklı. Filistinliler daha önce hiçbir yerde görülmeyen yeni bir saldırı şekli benimsediler: Bıçaklı intifada. İsrail içinde yaşayan, İsrailli yani İsrail vatandaşı olan Araplar rastgele silahlı, bıçaklı saldırılar düzenleyerek İsrail’deki sivilleri ayırım yapmaksızın öldürüyor. En son Tel Aviv’in en işlek alışveriş yeri olan Dizengof’ta silahlı bir saldırgan iki kişiyi öldürdü ve yedi kişiyi yaraladı. İsrail ve İsrailliler kendileriyle birlikte yaşayan İsrail vatandaşı Araplarla, Filistinlilerin farkını çok iyi bilmekte ve ülke içinde yaşayan Araplara karşı eşit haklar konusunda son derece dikkatli davranmaktaydı. İsrailli Arapların bu şekilde organize hareket ederek, bir nevi intihar saldırıları gerçekleştirildiği varsayılırsa yakın zamanda bir çatışma kaçınılmaz. İsrail’in çok sabırlı ve dikkatli davranarak kendi içinde besledikleri yılanları ortaya çıkarması gerekir. Ancak buradaki asıl sıkıntı halkın tüm Arapları hedeflediği bir savunmaya geçmesi olur. İsrail vatandaşı tüm Arapları hedef alacak uygulamalar pek de adil olmayacağı gibi bu ayrımın nasıl yapılabileceği sorusunun cevabı da pek kolay değil.