“Tren gece yarısında oraya vardığında üzerimize tutulan parlak, çok parlak ışıklarla karşılandık. Askerler, kadın ve erkek SS’ler tarafından karşılandık. Köpekler, kırbaçlar tarafından karşılandık. Bağırtılar, çığlıklar, trenin çabuk boşaltılmasını emreden sinirli seslerle, karmaşa ile… Auschwitz’e ilk gelişi anlatmanın kolay bir yolu yok.”( Fritzie Weiss Fritzshall )
Tanıklılar önemli…
“Ve dediler ki ‘şu andan itibaren isminize cevap vermeyeceksiniz. İsminiz bundan böyle kolunuza kazılan numaranız olacak !’ Hüsranımı, hayal kırıklığımı tahmin edemezsiniz. Kendimi artık bir insan olarak hissetmiyordum.” ( Lilly Appelbaum Lublin Malnik )
“Tren gece yarısında oraya vardığında üzerimize tutulan parlak, çok parlak ışıklarla karşılandık. Askerler, kadın ve erkek SS’ler tarafından karşılandık. Köpekler, kırbaçlar tarafından karşılandık. Bağırtılar, çığlıklar, trenin çabuk boşaltılmasını emreden sinirli seslerle, karmaşa ile… Auschwitz’e ilk gelişi anlatmanın kolay bir yolu yok.”( Fritzie Weiss Fritzshall )
“Kendim dâhil toplama kamplarından kurtulanların Şoa’yı düşünmediğimiz bir tek gün yok. Yediğimiz dayaktan, bitkinlikten, açlıktan, soğuktan ve yorgunluktan çok, aşağılanmamız bugün dahi anılarımızın en acı olanıdır. Kamplara girdiğimiz andan itibaren adlarımız yoktu. Bizler yalnızca kollarımıza kazılan birer numaradan ibarettik…” (Simon Weil )
“Biz bu numaralarla tekrar sünnet edildik, yeni isimlerle yeniden dünyaya geldik. Bu isimleri öldüğümüz güne kadar kolumuzda taşıyacağız…” (Primo Levi)
27 Ocak’ta, tam da 71 yıl evvel bugün Rus orduları Auschwitz ölüm kampı kompleksine girdiler ve birkaç gün önce batıya doğru ölüm yürüyüşüne çıkartılan 60 bin candan geri kalan yaşayan ölülerle karşılaştılar. O günden sonra ele geçenler, düşmanlığın, nefretin kavurduğu bir tarihi ortaya çıkaracaktı, yavaş yavaş. Her geçen zaman birimiyle varılan gerçek, irrasyonelliğin peşine takılan insan yığınlarının davranışlarının nelere mal olabileceğini ortaya koyuyordu.
Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nun, ırkçılığın bağrından kopup gelen böylesi bir yıkımın bir daha yaşanmaması için seferber olup 27 Ocak tarihini “Holokost Kurbanlarını Anma Günü” ilan etmesinde bir uyarıda bulunma, bir ders çıkarma gayreti vardı kuşkusuz. Gelin görün ki bugün dünyanın dört bir yanında yaşananlar, on senedir yapılan anmaların boşa çıktığını haykırıyor alenen.
Bu seneki anma etkinliklerinin başlığı “İnsan ve Onur” olarak seçilmiş. Çok anlamlı bu başlık etrafında yazılacak ne kadar da çok şey bulunabilir!
İnsanların ne ispat etmek istediklerini çok da bilmeden kendilerini havaya uçurdukları ve yanlarında birçok canı da alıp götürdükleri bir 2016’da…
Birbirlerini karşı kampta bilerek, birbirlerine söylenmeyecek ne varsa söyleyen insanların değer olarak görüldükleri bir 2016’da…
Yıkımın önünden kaçan binlerce, on binlerce mültecinin varlığı ile aşağılanan bir 2016’da… Etnik kimliğin, inancın, milliyetin insan olmanın önüne geçtiği, bunun için katliamların göze alınabildiği bir 2016’da, “İnsan ve Onur” adına söylenecek çok şey vardır kuşkusuz…
Böylesi bir ortamda, Holokost üzerinden insan ve onuru tartışmak, anlamaya çalışmak kolay değil. Buna bir de Holokost’u basitleştirme çabalarını, onu düşmanlıklara meze etme eğilimini, onu sığlaştırma, sıradanlaştırma arzusunu da katarsak, durumun vahametini, bir nebze olsa da anlayabiliriz sanırım. Oysa insanın iliklerine kadar duyarlı olması gereken bir gerçektir Holokost. Bunun için de, gerçekleri eğmeden bükmeden, şuna buna alet etmeden, samimiyetle, saygıyla Ocağın 27’sine varmak gerek.