18 Ocaktan beri İran’a karşı uygulanan ambargonun kaldırılması dünya gündeminin adeta birinci sırasına oturdu. Uzman kişilerce, olayın ekonomik siyasi, sosyal, hatta kültürel yansımaları üzerinde sayısız yorumlar yapıldı.
Başta ABD Başkanı Obama olmak üzere, tüm batılı ülkeler varılan antlaşmanın tüm Ortadoğu bölgesi için yepyeni bir dönemin başlangıcı olacağını belirtmekte adeta yarıştılar.
TV deki beyanatları dinler ve gazetelerdeki haber ve makaleleri okurken düşüncelerim beni takriben 2500 yıl evveline götürdü.
***
Yıl M.Ö. 480. Pers İmparatorluğu nerdeyse tüm Ortadoğu’ya hâkimdir. Anadolu’nun tamamını ele geçirmiş ve bugünkü Yunan yarımadasını ele geçirmek üzere tüm hazırlıklarını bitirmiştir. Muazzam bir donanma ve özel bir kara ordusu, bugünkü tabirle koordineli bir şekilde saldırıya geçer.
Ancak hiç beklemediği bir dirençle karşılaşır. Kara ordusu ünlü ‘Thermopyle’ geçidinde(1) durdurulur ve aynı anda Pers donanması, yine ünlü Yunanlı komutan Themistocles’in stratejisini anlayamadıklarından, Salamis Körfezi(2) savaşında yok edilir.
Bu iki yenilgi adeta Pers İmparator-luğunun batı sınırını çizmiştir. Daha sonraki yıllarda Pers orduları yeniden saldırı teşebbüslerinde bulundularsa da akamete uğrarlar. Ama Anadolu’daki mevcudiyetleri daha 150 sene sürecek ve Yunan şehir devletleri için sürekli bir tehdit oluşturacaktır. Daha önemlisi, halk sürekli bu tehdide karşı durmadan uyarılmakta ve duyarlı hale getirilmektedir.
Yıl M.Ö.336. Makedonya kralı Philip katledilir. Yerine, dünya tarihinin en önemli şahsiyetlerinden biri olarak kabul edilen, oğlu ‘BÜYÜK İSKENDER’ geçer. Henüz 20 yaşındadır.
Küçük yaşından itibaren, dönemin en tanınmış eğitimcilerinin derslerini görmüştür. Önce Epir’li Leonidas(3), daha sonra Lysimachus,(4) ve nihayet 13 yaşından itibaren de ünlü Aristoteles, İskender’in hocaları olmuşlardır.
Bu yoğun eğitimin etkisi tüm hayatını yönlendirecektir.
Nitekim başa geçer geçmez Anadolu’yu Pers hâkimiyetinden kurtarmak için faaliyete geçer.
Hepimiz bu muazzam seferin tüm safahatını ilkokul yıllarımızdan itibaren öğrendik. Büyük İskender, önce tüm Anadolu’yu, ardından Suriye ve Mısır’ı fethettikten sonra M.Ö.331’de Pers İmparatorluğunun resmî başkenti Persepolis’e girer.
Artık, kendi görüşüne göre tüm Orta Doğu’yu şekillendirmeye başlayabilecekti. Hocası Aristo’dan da esinlenen hedefi şu idi: Pers, Mısır ve Grek kültürlerinin iyi bir şekilde harmanlanmasıyla yepyeni bir medeniyet yaratılması ve böylece halklar arasında daha güçlü ve barışçıl ilişkilerin kurulmasıydı.
İlk adımı kendi atar. Bir Pers prensesi ile evlenir. Ardından tüm generallerinin, Pers asilzade kızları ile evlenmelerini ister hatta zorlar. Daha ileri gider, Pers tanrılarının da mevcudiyetini tanır.
Ne yazık ki projesinin başarıya ulaştığını göremez. M.Ö. 322’de yani 31 yaşında vefat eder. Ancak temeller çok güçlü ve derin kazılmıştır. Nitekim çok kısa bir süre sonra, ilerde tarihçilerin “HELLENİSTİK DEVİR” diye adlandıracakları uygarlık, ilk meyvelerini vermiş ve gelişmeye başlamıştır.
Diğer bir ifadeyle, Helenistik kültür dediğimiz medeniyet, bir anlamda, Klasik Grek dünyasıyla, antik Pers ve eski Mısır’ın kaynaşmasından meydana geldiği söylenebilir.
M.Ö. 322 den M.Ö.31 yılına kadar(5) sürdüğü kabul edilen bu dönemde, sanatın bütün dallarında, mimaride, matematikte ve fen dallarında olağanüstü bir gelişme yaşanmış ve yepyeni buluşlara şahit olunmuştur. Coğrafî anlamda dahi yeni keşiflere yönelik ilk adımlar atılmıştır.
Bu dönemi sona erdiren süreç, maalesef, önce siyasi bağnazlıkla başlamış daha sonra dinî baskıların etkisiyle yayılmış ve neticede tüm antik eserlerin yakılmasıyla bitmiştir. İskenderiye Kütüphanesinin yakılması ile tüm insanlık 1000 yıl devam edecek bir karanlığa gömülmüştür.
Batı dünyası bu karanlıktan ancak 18. yüzyıl başlarından itibaren çıkabilmiş ve aydınlık çağ dediğimiz zaman evresini yaşamaya başlamıştır.
Ancak Doğu ve Ortadoğu maalesef kendi reformunu henüz tamamlayamamıştır.
Ne dersiniz? 18 Ocak 2016’dan itibaren tarih yeniden tekerrür eder mi? Belki de Büyük İskender’in ruhu, tüm siyasileri tesiri altına almaya başlar.
Böylece, Antik Grek Medeniyetinin devamı sayılan Batı dünyası ile Pers kültürünü yaratmış olan İran halkı tekrar etkileşime girebilirler ve Doğu Akdeniz yeniden, barış, huzur ve güven bölgesi haline gelebilir.
Mucize mi diyorsunuz? Ben ümitliyim.
1 Thermopylae geçidi Yunanistan’ın kuzeyini güneydeki Peloponez (Mora) Yarımadasına bağlayan stratejik bir geçitti.
2 Salamis Körfezi Yunanistan’ın güney batı kıyılarında Attika ve Peloponez Yarımadaları arasında yer alır.
3 Leonidas, katı disiplini, dayanıklılığı ve az konuşmayı Büyük İskender’e aşılayan kişidir.
4 Akarnanialı Lysimachus, saray adetleri ve saray entrikaları mevzuunda İskender’in kısa süre danışmanlığını yapmıştır.
5 M.Ö. 31 yılında Yunanistan’ın batı kıyılarında Roma’nın iki konsülü (Octvianus ve Antonius) arasında yapılan deniz savaşıdır. Octavianus, (daha sonra Augustus ismini alarak imparator olacaktır) bu savaşı kazanınca, Antonius ve müttefiki Mısır Kraliçesi Kleopatra’nın sonu gelmiştir. Aynı anda başta Mısır olmak üzere, tüm Doğu Akdeniz kıyıları Roma egemenliği altına girmiş ve oradaki devletler bağımsızlıklarını kaybetmişlerdir.