Türkiye 2016’ya hızlı başladı.
Aslında dış politikada revizyonun ilk işaretleri geçtiğimiz yılın ortasında belirmişti. Ancak kasım ayında Rus uçağının düşürülmesinin yarattığı krizle baş edebilmek için atılan adımlar, epey bir süredir dondurulmuş halde bekletilen sorunların giderilmesine fırsat vermiş oldu. Türkiye NATO ile güvenlik bağlarını kuvvetlendirme ve AB ile ilişkileri canlandırma yoluna giderken, bir taraftan da Rusya’nın ekonomik yaptırımlarına karşı alternatif pazarlar yaratmak ve enerji kaynaklarını çeşitlendirebilmek amacıyla İsrail ve Mısır gibi devletlerle ilişkileri onarmaya çalışıyor.
Bu bağlamda Türkiye’nin AB üyeliğinin önünde büyük bir engel teşkil eden Kıbrıs sorununun tekrar önem kazanması hiç de şaşırtıcı değil. Kıbrıs’ta kalıcı barışın sağlanması, Akdeniz’in güvenliği açısından oldukça önemli; özellikle de bölgedeki mevcut askeri yığılma dikkate alındığında.
Üstelik bu düğüm çözüldüğü takdirde Türkiye ile İsrail arasında hayata geçirilmesi planlanan doğalgaz boru hattı projesi de pürüzsüz işleyerek Avrupa’nın enerji güvenliğine katkı sağlamış olacak. Peki...2016 yıllardır kangren olmuş Kıbrıs sorununa çözüm getirebilecek mi?
2004’de Rum tarafının reddettiği Annan planının yarattığı umutsuzluk iklimi altında epeydir rafta bekleyen barış görüşmeleri geçtiğimiz yıl, Mustafa Akıncı’nın cumhurbaşkanlığına gelişiyle yeniden hayat buldu. Akıncı’nın Kıbrıs’ın birleşmesine yönelik inancı ve bu yöndeki iyi niyetli çabaları Rum tarafındaki mevkidaşı Nikos Anastasiades’den de karşılık gördü. Böylece müzakereler için ortak bir yol haritası belirlendi ve hatta taraflar nihai bir anlaşmaya varmış olmasalar bile, karşılıklı görüşmelerde birçok sorunlu noktayı çözümleyerek geride bıraktılar. Bu açıdan, Akıncı ve Anastasiades’in geçtiğimiz hafta Davos’taki Dünya Ekonomik Forumu’nda yaptıkları açıklamalar ümit vericiydi. Anastasiades, adada artık devam ettirilemez olan statükonun 2016’da ortadan kalkacağını belirtirken, Akıncı da, her iki tarafın kabul edeceği bir çözüme-siyasi eşitlik, AB değerleri ve prensiplerine dayalı, iki bölgeli bir federasyon-ulaşmak için kararlı olduklarını yineledi.
Davos’tan iyi haberler gelirken, Türkiye geçtiğimiz hafta ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden’ı ağırladı. Rum lobisiyle yakın ilişkileri olan Biden, Kıbrıs sorununun çözümüne yönelik katkılarıyla da tanınıyor. Başbakan Ahmet Davutoğlu’yla görüşmeleri ardından düzenlenen ortak basın toplantısında, Biden’a 2014’te Kıbrıs’a yapmış olduğu ziyaret sebebiyle teşekkür eden Davutoğlu, ABD’nin Kıbrıs barış görüşmelerinde önemli bir rol oynayacağını söyledi.
Bir bakıma İran’la başarıyla tamamlanan nükleer müzakerelerin verdiği cesaret, ABD’yi Kıbrıs sorununa daha etkin şekilde eğilmeye teşvik edebilir. Hele bir de çözüm sağlandığı takdirde bu, 2016 sonu itibariyle görevi bırakacak olan Başkan Barack Obama’nın siciline bir başka diplomatik galibiyet olarak geçer. Kıbrıs meselesinin çözümüne yönelik diplomatik temaslar yoğunlaşmışken, İstanbul Kültür Üniversitesi’ne bağlı Global Politikalar Merkezi (GPOT Center), Kıbrıs Rum Kesimi ana muhalefet partisi AKEL Genel Sekreteri Andros Kiprianu’nun katıldığı bir yuvarlak masa toplantısı düzenledi. Dışişlerinin daveti üzerine İstanbul’a gelen Kiprianu, resmi temasları öncesi barış görüşmelerinin son durumuna ilişkin değerlendirmelerini paylaştı. Müzakere sürecinden umutlu olduğunu belirten Kiprianu, güç paylaşımı, mülkiyet hakkı ve güvenlik olmak üzere başlıca üç maddenin çözüme kavuşması gerektiğini söyledi. Kiprianu’ya göre taraflar adada yönetim ve güç paylaşımı konusunda az çok uzlaşmaya varmış durumda. Ancak mültecilerin mülkiyet hakları konusunda aynı şeyi söylemek mümkün değil. Evlerinden olmuş insanların önlerinde üç seçenek var; mallarının iadesi, verilecek başka bir konuta taşınmak veya tazminat. Kiprianu, liderler tarafından telaffuz edilen tazminat miktarlarının abartılı olduğunu ve gerçeği yansıtmadığını savunuyor. Mültecilerin yukarıda bahsi geçen üç seçenekten hangisini tercih edecekleri belli olmadan tazminat için kesin bir rakam belirtmenin sağlıklı olmadığını söylüyor. Bu arada Kıbrıs’ta ne Rum ne de Türk tarafı finansal bakımdan tazminatın altından kalkamayacağı için gözler ABD ve AB gibi dış aktörlere çevrilmiş durumda. Kiprianu finansal destek arayışlarını “Kıbrıs’ta barışın maliyeti” olarak tanımlıyor. Görüşmelerin en sorunlu kısmına gelince... Kiprianu güvenlik diyor; özellikle garantör devletlerin alacağı pozisyonlar. Tarafların samimi çabalarına karşılık, Kıbrıs konusunda çözümün, Rum kesiminde Mayıs ayında yapılacak parlamento seçimlerinden önce gelmesi gerçekçi görünmüyor. Ancak, ekonomi ve güvenlik alanında ortak çıkarlar, Kıbrıs sorununun çözümü açısından tüm taraflar için kuvvetli bir itici güç oluşturmakta. Diplomatik temasların devam ettirilmesi konusunda bu denli kararlılık sergileyen iki liderin varlığı ise Kıbrıs’ta kalıcı barışın sağlanması adına kaçırılmaması gereken büyük bir fırsat. Birçok açıdan 2016 Kıbrıs için kritik bir yıl olacağa benziyor.