Bu aralar fazlasıyla duyuyorum bu tartışmayı. Tıpkı zamanımızın edebiyat dersindeki, “şiir kulak içindir, kulak göz içindir” tartışması gibi. Öyle sanıyorum ki bu olayın en büyük kahramanı da Vitor Perreira. Zira Perreira, Fenerbahçe'de her maçı neredeyse kazanıyor ve öyle ahım şahım bir futbol oynanmıyor, hatta daha çok savunma ağırlıklı oluyor. E hoş böyle olunca da, Fenerbahçe taraftarları ikiye bölünüyor. Memnunum ve memnun değilim diye.
Esasında kabul edelim ki, takımdan memnun olmamak için belki de kör olmak gerekir. Öyle ki 25 maçtır bileği bükülmüyor Fenerbahçe'nin. Bu durumda ise, gidişattan çok memnun olanların yanı sıra, iyi futbol, bol gol, bol atak da görmek isteyenler de çok var. İşte bu güzel insanlar bize futbolun fanatizmden çıkıp, keyif veren bir spor olması gerektiğini hatırlatıyor. Üstelik ben bunları birinci grupta (sonuçlara bakan, gidişattan memnun) olan birisi olarak söylüyorum.
Futbol takımının kazandığı kadar sevindiğinden çok güzel şeyler izleyince mutlu olduğun bir şey olmalı öncelikle. Yoksa futbol sporluktan da, keyif olayından da çıkar. İşin kötüsü çoktan çıktı. Bunu da en güzel kale arkasında bulunan, “Bağırsana oğlum, maçı izlemeye mi geldin”ci abiler bize gösteriyor. Bir kere neden “oğlum”? O insan bir bayan da olabilir.
Üzülerek bu konuyu atlıyorum ve asıl noktaya geliyorum. İnanmak istemesek de tribünde, maçı izlemeye geldiğiniz için kızan ve söylenen bir tayfa hava var ne yazık ki. Belki de daha çok.
Stadyuma maçı izlemek için değil de, sırtını dönüp neye bağırdığını ne için bağırdığını bilmeyen kocaman bir topluluk var ne yazık ki. Daha Fenerbahçe, Galatasaray veya Beşiktaş'ın tarihini, önemini, katkılarını bilmeyenler, futbol seyretmeyi sevenlere küfür ediyor. Daha da kötüsü, ‘futbolsever’ diye adlandırılanlar da onlar oluyor. Futbolumuz sıfır sorunmuş gibi bir de bunlar var başımızda. Gerçek futbolseverlerinin ise evlerinde uzanıp rahat rahat maç seyretmesi ve hatta futboldan soğumasının da en büyük nedeni, sırtçı (maç izlemeyen, sadece sırtını dönüp bağıran) tayfadır. İşte bunlara, her şeye inat ve tabii ki üzülerek, yaşasın kumanda!