2017 itibariyle Beyaz Saray’da görevi devralacak yeni yönetimin izleyeceği siyaset tüm dünyayı etkileyeceğinden ABD’deki seçim yarışı aslında hepimizi ilgilendiriyor.
Partilerin başkan adaylarını seçtikleri ön seçimler başladı. Eyaletlerin büyük bir kısmının aynı anda delege seçecekleri Süper Salı (1Mart) ardından finale kalacak isimler belli olacak.
Başkanlık için yarışan adaylara bir göz atmak gerekirse...
Demokrat Parti’nin iki adayından biri, eski First Lady ve Obama yönetiminin ilk döneminde dışişleri bakanlığı yapmış olan Hillary Clinton.
Seçildiği takdirde ilk kadın başkan olacak Clinton’ın siyasi tecrübesi, hanesine puan olarak yazılsa da; kendisi bakanlığı döneminde Libya, Bingazi’de üç elçilik personeli ve büyükelçinin ölümüyle sonuçlanan terör saldırısı ve kişisel elektronik posta hesabından resmi yazışmalar yapmış olması dolayısıyla eleştiri oklarının hedefi olmaktan bir türlü kurtulamadı. Adaylığını açıkladığı ilk günden itibaren görev aldığı Obama yönetiminin siyasi mirasını kabul edip etmemekte de oldukça sıkıntı yaşadı.
Dış politika konusunda, İran’la nükleer anlaşmayı olumlu ancak naif bulan Clinton, anlaşma şartlarının kuvvetlendirilmesi gerektiğini savunuyor. İsrail ile bağları onarma isteğini her fırsatta dile getirmesine rağmen, deşifre edilen e-postalarındaki bazı ayrıntılar seçmenler nezdinde güven sorunu yaratan bir başka örnek.
ABD’nin daha pro-aktif bir dış politika izlemesi taraftarı olan Clinton, Suriye’de Kürtlerin IŞİD’e karşı silahlandırılması gerektiğini savunsa da, uçuşa yasaklı bölge kurulmasını desteklemesi açısından Türkiye’nin uzlaşılabileceği bir aday.
Clinton’ı bir anlamda statükonun devamı olarak gören değişim arayışındaki demokrat seçmenlerin tercihi ise Vermont Senatörü Bernie Sanders. Nitekim Iowa’da Clinton’la aralarındaki farkı iyice kapatan Sanders, New Hampshire’da rakibine yüzde 20’lik bir fark attı.
Kendisini sosyalist olarak tanımlayan Sanders’ın seçim teması dış politikadan ziyade ekonomik eşitsizlikle mücadele üzerine kurulu. Herkes için sosyal güvenlik, asgari ücrette artış ve parasız eğitimi savunan Sanders daha adil bir vergi sistemi de öngörüyor.
Seçildiği takdirde ilk Yahudi Başkan olacak Sanders’ın İsrail ile ilişkiler konusunda daha liberal sayılan J-Street çizgisinde ve bağımsız Filistin devleti kurulmasından yana olduğu biliniyor. Ayrıca Ortadoğu’nun sorunlarını yine Ortadoğulu devletlerin çözmesinden yana olan Sanders, Suriye’de uçuşa yasaklı bölgeye de muhaliflerin silahlandırılmasına da karşı.
Cumhuriyetçi adaylar arasında en çok tartışılan isim elbette Donald Trump. Her demeci skandallarla süslü ünlü milyarderin seçim performansı şaşırtmaya devam ediyor. Iowa yenilgisini New Hampshire’da telafi ederek yarışı birinci bitirdi.
Dünya siyasetinde yükselen popülizm trendinin bir parçası olan Trump, gerek iç politikada gerekse dış politikada kulağa hoş gelen ancak uygulanması bir hayli maliyetli fikirler ortaya atıyor. Fena olanı bu fikirlerin seçmenlerden karşılık bulması.
Göçmenlerin ülkeye yasadışı girişini engellemek için Meksika sınırına bir duvar inşa edilmesi ve Müslümanların ülkeye girişinin geçici olarak da olsa engellenmesi için çağrı yapan Trump, eğer silah taşıyor olsalardı, Paris veya San Bernardino (California) saldırılarında insanların hayatlarını kaybetmeyecekleri iddia ediyor.
İç politikada hedefi Obamacare sağlık reformunu çöpe atıp, vergileri indirerek daha fazla iş yaratmak.
“Bombalarla IŞİD’in canına okumak”tan yana olan Trump, “ABD ordusunu kimsenin dalaşmayı göze alamayacağı kadar güçlendirerek” Amerika’yı yeniden büyük bir devlet yapmayı vaat ediyor.
Cumhuriyetçi Parti’nin bir diğer adayı Teksas Senatörü Ted Cruz ise Hıristiyan muhafazakâr kesimlerin gözdesi. Şahin bir dış politika çizgisi vaat eden Cruz’un bir dönem Suriye’de cihatçıların temizlenmesi için bombalanarak dümdüz edilmesini (carpet bombing) önerdiği biliniyor. Cruz, ayrıca Beşar Esad’ın Suriye’de iktidarda kalmasından yana. Türkiye’deki 1 Haziran seçimleri ardından Time dergisi için kaleme aldığı makalede Cruz’un “Artık Erdoğan seçimleri kaybettiğine göre IŞİD’e karşı Türkiye ile birlikte çalışabiliriz” dediğini de not düşelim.
Cumhuriyetçi adaylar arasında merkez seçmenlerin desteğini kazanarak sivrilmesi muhtemel bir diğer isimse, henüz 44 yaşında olan Florida Senatörü Marco Rubio.
Latin kökenli göçmen bir aileden gelen Rubio için ‘Cumhuriyetçilerin Obama’sı deniyor. Rubio ise benzetmeden rahatsız.
Genç yaşına rağmen, Obama’nın başkan seçildiği zamana kıyasla daha tecrübeli olduğunu savunan Rubio, Suriye’de Esad rejimine yönelik askeri müdahale taraftarı.
ABD’nin dış politikada daha müdahaleci bir çizgi izlemesini savunan Rubio, seçildiği takdirde sadece İran’la nükleer anlaşmayı iptal etmekle kalmayıp, yeni yaptırımlar da uygulayacağını söylüyor.
Batı Şeria’yı Judea ve Samara olarak tanımlayan Rubio, İsrail sağının da favori adaylarından. Arkasında Başbakan Netanyahu’nun seçim kampanyalarına destek vermiş olan İsrail Hayom gazetesinin sahibi, Las Vegaslı kumarhane zengini Sheldon Adelson’un olması, Rubio’nun tartışma programlarında sergilediği kötü performansı telafi etmeye yetecek mi göreceğiz.
İnişli çıkışlı seyreden Türk-Amerikan ilişkileri açısından başkanlık seçimleri, ilişkilerin temel yapısında radikal bir değişim yaratmayacak olsa da, yeni başkanın benimseyeceği dış politika çizgisi Ankara ile Washington arası işbirliği için yeni fırsatlar doğurabilir. Elbette bunun tersi de geçerli.
Bu anlamda yeni döneme dair ipuçları, ön seçimlerin tamamlanması ardından biraz daha netleşmiş olacak.