Ne zaman büyüdüler?

Avram VENTURA Köşe Yazısı
11 Şubat 2016 Perşembe

D

aha çocukları evlendirmeden önce, eşimle zaman zaman şu soruyu ortaya atardık: “Bunlar ne zaman büyüdüler?” Yıllar hızla akıp gider, yetişkin sınıfına geçerken, onlar her zaman genç, bizim gözümüzde sürekli gözeteceğimiz çocuklar olarak göründüler. Şimdi ise şöyle soruyoruz: “Bu torunlar ne kadar da çabuk büyüdüler?”

Bu düşündüğümüz, birbirimize sorduğumuz soruların altını eşelersek, onların hızlı büyümelerinden çok bizim yaşlanma kaygımız mı yatıyor, bilmiyorum. Ancak şunu biliyorum ki, bu tür söyleşiler yalnızca kendi aramızda değil, yaşıtlarımızla bir araya geldiğimizde de konuşma konusu olmaktadırlar.

Patti Smith’in M Treni kitabını okurken, yazarın da kimi saptamalarıyla birlikte, benzer düşünceleri paylaştığını gördüm:

“Gençken böyle olmadığını, bizim farklı olduğumuzu zannediyoruz. Çocukken hiç büyümeyeceğimi, bunu başarabileceğimi zannederdim. Ve sonra, aslında oldukça yakın bir zamanda fazla ileri gittiğimi, bilinçsiz bir şekilde zaman dizinimin doğruluğuna gizlendiğimi fark ettim. Ne zaman bu denli yaşlandık Tanrı aşkına? diye soruyorum eklemlerime, demir rengi saçlarıma.”

Kim verebilir ki, Patti’nin sorduğu bu sorunun gerçek yanıtını? Ya da… Her birimiz bu yanıtı çok iyi bilmemize karşın, gerçekle yüzleşmekten kaçınıyor, belki de korkuyoruz. Görünen o ki doğa, hiç aksatmadan ve tüm canlılar arasında hiçbir ayrım gözetmeden kendi yasalarını her koşulda uyguluyor. Biz bir yandan daha yaşanacak çok şeyimiz olduğunu düşünürken, öte yandan kimi gün organlarımızdan aldığımız olumsuz sinyallerle, içinde bulunduğumuz konumu tüm gerçekliğiyle anımsıyoruz.

Aslında yaşadığımız çoğu şey bir yanılsamadan oluşuyor. Geçen zamanı, içinde bulunduğumuz zamanı, her birimiz kendi algımızla değerlendiriyoruz. Hiç geçmemesini ya da bir göz açıp kapayıncaya kadar geçmiş olmasını… Her birimiz hangi pencereden bakıyorsak, olayları da öyle görüyoruz! Yaşımız, sosyal konumumuz, sağlığımız, maddesel durumumuz, iç dünyamız ve sayabileceğimiz daha birçok etmen, yaşama ve zamana bakış açımızı değiştirebiliyor.

Shakespeare, zamanı üstüne bindiğimiz bir ata benzeterek, onun kişiye göre bir başka hızla gittiğini söyler: “Kimiyle rahvan, kimiyle tırıs, kimiyle dörtnala gider, kimiyle de olduğu yerde durur.”

Evet, zamanın geçtiğinden sıkça söz ederiz; oysa düşündüğümüzde, geçen yalnızca bizim zamanımız, onu böldüğümüz günlerimiz, yıllarımız! Geçmişi de biz yaşıyoruz anılarımızla, günümüzü de… 

Louis Aragon“Sana büyük bir sır söyleyeceğim zaman sensin!” diyordu. Ben ünlü şairin bu dizesine karşın şunu söylemek isterim: Zaman ben’im, benim zamanım!

Belki gün gelecek, çocuklarımız, torunlarımız ne kadar da çabuk büyüdüler değil de şöyle diyeceğiz:

 

-Biz ne kadar da çabuk yaşlanmışız!