Yıllardır büyük bir kentin kaosundan, gürültüsünden, kirli havasından kopup daha sakin, daha yalın bir yaşam tarzının hayalini kurarım. Tabii insanlar hayal ettikçe yaşar. Bu değişikliği yapmama kimse engel değil. Elbette ki aile bireylerinden uzaklaşmak kolay bir karar değil. Öte yanda sosyal yaşamdan kopmaya hazır olmadığımı da fark ettim. Zira insan ilişkilerini seviyorum; yardımlaşmayı seviyorum; hareket ederken yararlı olmayı seviyorum. Yapım bu, vermeyi seviyorum. Tıpkı kan grubum (0)RH+ gibi genel vericiyim. Bütün bu güzel olayların yanı sıra iyilik yapayım derken hem kendimin hem de karşımdakinin ayarını bozuyorum. İnsan bu, elbet bir yerde hata yapacak.
Verme kapsamında kabullenmediğim bir görüş var. Dernek vs gibi kurumlara gidenleriniz çokça tanık olmuşsunuzdur; “… Ailelerimizle birlikte olacağımız saatlerden çalıp buraya gelip çalışıyoruz…” söylemlerini duyarız. Katılmıyorum. Hangi iş olursa olsun, insan önce kendine yararlıdır, sonra etrafına. Egoyu tatmin etmeyen bir görev kimseyi başarılı yapmaz.
Böylelikle Robinson Crusoe hayallerim ertelendi. Ama yumuşak geçişlerle de olsa mutlaka gideceğim. Tabii arada eşimle daha da büyüyeceğimiz için yakınımızda, ‘hastane, pastane ve eczane’nin bulunacağı bir yöre seçmemiz gerekecek. İyisi mi başlangıç için planlı programlı davranıp önce evdeki çekmeceleri elden geçirip atmaya kıyamadığım fuzuli eşyaları yok edeyim. Bu da birkaç yılımı alır. Tabii, çocukların ‘faşadura’ gömleklerinden, Okuma Bayramı için hazırladıkları ilk siyah karton davetiyelerinden filan asla ayrılamam.
Evde en çabuk hafifleteceğim yer; büfeler. Gerçi daha önce elden geçirmiştim. İlk rauntta kristallerin bir kısmı gitmişti. Bu işlemi gerçekleştirirken de aklıma Ephraim Kishon’un bir öyküsü gelmişti. ‘Karı koca teyzelerinin düğün hediyesi olarak verdiği ancak hiç beğenmedikleri bir tabloyu ters çevirip bir köşeye atarlar. Teyzenin eve her gelişinde de panik içinde tekrar duvara asarlar…’
Dolayısıyla otuz sene sonra ziyaretimize gelip hediyelerini görmek isteyecek kimsenin olmayacağını varsayarak bir kısım eşyayı kermese hibe etmiştim.
Şimdi üstünden bir on yıl geçti. Bir toplu temizlik daha… Vazolar da öyle ağır ki! Bir bakıma anılardan da arınıyorum. Uzun süre bana destek oldular. Şimdi daha seçici davranabilirim. Sağ olsun kermesler. Tek kurtulamadığım kitaplar. Onları da benim yerime bir başkası düşünsün.
Sokakta seyyar çiçekçiler mimoza demetleri satmaya başladı. Doğa sarıya büründü adeta. Nasıl olmasın, birinci cemre havaya düştü bile…