Geçtiğimiz pazar günü Teşvikiye Cami’ndeydim. Eski bir dostu son yolculuğuna uğurladık. Cami avlusu hınca hınç kalabalıktı. Yıllardır karşılaşmadığım tanıdıklar; eski Adalılar ki hemen hepsi Maden’de otururdu. Rahmetli Galatasaray’ın Divan Kurulu üyesi olduğu için, yaşıtı olan arkadaşları da vardı.
Bir yandan giden için üzülürken, öte yandan her ne kadar şık paltolar, ekose atkılar giymiş olsalar da, kalanların değişimi insanı ürkütüyor. Allah rahmet eylesin.
Öyle bir zaman dilimindeyim ki, büyüklerimiz yavaş yavaş gidiyor. Haftada ortalama bir kez Ulus/Hasköy’e, eğer cenazeye yetişememişsem mevluta; bir kez de Teşvikiye/Erenköy Cami’ne gidiyorum.
Vaktiyle bir tanıdığım yaşlı babası için, ‘tek sosyal görüşme yeri cenazelerdi. Artık hayatta olan arkadaşı da kalmadı, nereye gitsin?’ demişti. Algılamak için çok gençtim. Gide gele anladım. Hayat böyleymiş demek.
Aşırı duygusal olduğum için, söz konusu törenlerde fazlasıyla etkilenirdim. Ta ki bir gün bir dostum, ‘yas evindeyken acını onlarla paylaş. Ama sokağa çıkınca günlük yaşantına geri dön’ diye gerçeği anımsatıncaya dek...
***
Son zamanlarda benzeri olayları sıkça yaşamış olmalıyım ki, Neve Şalom’da katıldığım bir sünnet töreninde farklı bir mutluluk hissettim. Uzun süre Şalom’da yazıları yayınlanan Çela ve Sabi Yuna’nın torunlarının sünnetiydi. Bir Yahudi’nin üç düğünü vardır derler; sünnet, Bar/Bat Mitsva ve yaşamını eşiyle birleştirdiği gün. Birincisine tanık oldum. İkincisini yukarıdaki bilir.
Salona girmeden genç Yuna çiftinin günün anısına şeker yerine bağış karşılığı yaptırdığı kitap aralığını çantama koydum. Tören sırasında yanımda oturan bayanın adını hatırlamazken (!) birden fi tarihte sunulan şekerlikler aklıma geldi. Tül içinde bir-iki badem şekeri, minik bir parça masapan ve pandispanya olurdu. Başka da seçenek yoktu zaten. Ama hiçbir zaman masapan ile pandispanyanın neyi simgelediğini bilmedim. O türde gördüğüm son bonbonyer Eti-Bensiyon Pinto’nun torunlarından birinin sünnetindeydi…
Bu vesile ile Yuna ve Sarıinci ailelerini kutlar, Ediz Yuna’ya sağlıklı ve başarılı bir yaşam dilerim.
***
Sinema sayfamızın ‘Cannes’ duayeni Viktor Apalaçi ile sohbetimiz esnasında, ‘Oscar’ları izlemek için gecenin bir saatinde kalkar mısın?’ dedi. Hiç bir olay uykumu bölemez, varsın bir gün sonra seyredeyim
Aradan vakit geçti. Pazarı pazartesiye bağlayan gece, Oscar Töreninin başlamasına beş kala, şeytan dürtmüşçesine gözlerim fal taşı gibi açıldı. Uyandıktan sonra, yatakta kalamadığımdan, salona gidip televizyonu açtım. Kısmet Oscarları izlemekmiş.