İran seçimlerini takip ediyorsanız çıkan haberler kafanızı karıştırabilir. Bir bölüm, “Reformistler seçimlerde üstünlük elde etti” derken, sadece birkaç gün önce reformist adayların gereken onayı almadıkları için seçim yarışına devam edemedikleri haber olmuştu. Bir de değişim konusu var. “İran değişiyor seçim sonuçları da bunu gösteriyor” diyenler kadar, “Bir fark yok gerçek demokratik seçim olarak görmeyin yapılanı” diyenler var. Bu kadar çelişkili haber ve yorum arasında hangisi doğru?
İran bir demokrasi değil, olduğunu da iddia etmiyor. Seçimlerin belli kurallar çerçevesinde yapıldığı, ancak İslam devrimini korumanın ana ve sarsılmaz öncelik olduğu bir sistemden bahsediyoruz. Bu sistemin ana iktidar merkezi ise ‘dini lider’. Cuma günü seçimlerde belirlenen ise parlamento ve dini lideri seçme yetkisi olan Uzmanlar Meclisi üyeleri. Seçime katılan adaylar ve çıkarılan tüm kanunların dini esaslara uygun olup olmadığını denetleyen Anayasa Konseyi ise bu sistemin diğer temel ayağı.
Adaylar önceden elenip ancak devrime uygun olanların devam edebildiği bir sistemde değişimden bahsedebilir miyiz? Hem evet, hem hayır.
Seçim öncesi reformist adayların elendiği bir gerçek. Geriye kalanlar ise ancak ılımlı olarak tarif edilebilir. İran Cumhurbaşkanı Ruhani de bir reformist değil, ılımlı olarak tanımlanabilir ancak. Yaptıkları ise dini liderin izin verdikleri ile sınırlı. Bu nedenle büyük bir değişimden bahsetmek doğru olmaz.
Öte yandan bu seçimin çok önemli bir özelliği var. Rahatsızlığı bilinen dini liderin vefatı sonrası yerine kimin geçeceğini belirleyecek Uzmanlar Meclisinin adayları da belirleniyor bu seçimle. Büyük ihtimalle bir sonraki dini lideri bu kişiler seçecek. Bu meclise seçilebilmek için aday olmuş kişilerin de bir elemeden geçirildiği gerçeğini unutmadan, İran’da asıl değişim anayasayı değiştirme yetkisi bulunan dini liderin değişimi ile gerçekleşebilir. Ama kökten bir rejim değişikliği, İslam devrimini geri döndürecek bir karşı devrimin bu sistem içindeki seçim sandıklarından çıkmayacağı da bir başka gerçek.
Nükleer anlaşma sonrası İran’da yapılan bu ilk seçimler halkın bu anlaşmayı destekleyip desteklemediğini anlamak açısından önemli. Devrimden itibaren bir nevi tecrit ve yoğun yaptırımla karşılaşan İran, tüm bu olumsuzluklara rağmen Batı’nın isteklerine boyun eğmemiş, öyle ya da böyle tehditlere, uyarılara aldırış etmeyip nükleer çalışmaları dahil kendi ajandasını sürdürmüştü.
Ve sonra Obama’nın başkanlık zaferi olarak nitelediği, Ruhani’nin de Batı ile baş edebilen siyasi olarak önem kazandığı nükleer anlaşma devreye girdi.
Bu anlaşma ile ABD’nin İran politikasında önemli bir değişime tanık olduk. Demokrasi ihraç etme sevdasından vazgeçen ABD, İranlı muhalifleri desteklemek yerine İran ekonomisini hedefledi. Nükleer anlaşma ile yaptırımlar zayıflarken, baskının halktan tepe yönetime ulaşması isteniyor. Ağızlarına bir parça bal çalınmış İranlıların ekonomik anlamda beklentileri oldukça yüksek. Çünkü İran, yaptırımların yanı sıra uzun zamandır yüksek enflasyon, yüksek işsizlik ve sıfıra yakın büyüme ile ayakta durmaya çalışıyor.
Bu anlaşma muhafazakarların oldukça tepkisini çekiyor İran’da. Yaptırımların kalkması ile yatırımların artacağı öngörülürken, muhafazakar kesim bunu Batı’nın ekonomik emperyalist zaferi olarak niteliyor. Ancak seçim sonuçları Ruhani’nin ve nükleer anlaşmanın halktan destek aldığını açıkça gösteriyor. Bu durum, seçim yarışının reformistler ve muhafazakarlar arasında değil, nükleer anlaşmaya karşı olanlar ile olmayanlar arasında yaşandığını anlatıyor. Bu durum da ideolojik bir sistemi olan İran’da halkta yaşanan değişimin önemli göstergesi.
Ruhani’nin yerine getirmesi gereken çok önemli bir vaadi daha var. Ruhani, ekonomik ve sosyal alanlarda reform vaat etmişti. Halkta, kadın hakları dahil kişisel özgürlüklerde iyileşme beklentisi oldukça yüksek. Mesela seçimleri kazanan bir kadın aday zorunlu örtünmenin bir gün kalkacağını umduğunu dile getiriyor.
Muhafazakarlar politik gücü ellerinde tutsalar dahi bu seçimler gösteriyor ki kalkan yaptırımlar, İran’a yapılacak Batı yatırımları, ekonomik iyileşme halkı etkileyebileceği gibi politik sistemin katılığını da azaltabilecek güçte.
Askeri tehdit ve ekonomik yaptırımların işe yaramadığı İran’da ekonomik iyileşme en önemli silah olarak karşımıza çıkıyor. Bu yeni gerçeğin halkı nasıl etkileyeceği kadar İran’ın dış politikasını nasıl etkileyeceği de önemli bir nokta. İran’ın dış politikada ABD ile farklı olduğu çok ciddi konular var. Esad’ı ve Hizbullah’ı desteklemesi, Rusya ile ilişkileri bu sorunların başında gelirken, İran’ın uluslararası sisteme geri dönüşü ABD’nin bölgedeki müttefikleri İsrail ve Suudi Arabistan’ı oldukça endişelendirdiğini de unutmamak gerek. Türkiye ise komşusunda yaşanan bu gelişmeleri dikkatle ve yakından takip etmeye devam ediyor