Günlerden pazar; sinema saatine vaktimiz var. Bu arada şehrin sevilen semtlerinden birinde dolaşıyoruz. Vitrin gezmesinden bir adım ileri geçerek bir dükkâna girdik. Malum her yerde indirim var. Nedense kendi ‘indirim’ anlayışımla dükkândakilerinki pek örtüşmez. Bana göre ‘indirim’ kaliteli malı uygun fiyata almaktır. Dükkândakiler için ise amaç sadece satış yapmaktır.
AVM’ler oldum olası beni boğduğu için tek katlı mağazalar genel tercihimdir. Nihayet birine girdik. Koca mekânda dört satış elemanı, bir de kasiyer, etti beş personel. Müşteri olarak da Doğulu ülkelerden iki turist ve de biz…
Bir çantayla ilgilendiğimi fark eden satış elemanı etrafımda pervane. Hiç tahammül etmediğim yakınlaşma türü, birinin nefesini ensemde hissetmektir. Pek hoş bakmamış olacağım ki, kadın gerileyerek, ‘Hanımefendi çok şanslısınız. Harika bir ürün seçtiniz. İnanın gelecek sezon etiketi en az iki misli olacak’ dedi. Gerçi sohbet pek hoşuma gitmedi. Ama enflasyon oranını ve ekonominin gidişatını benzer yerlerden hesaplamak için uzmanlara gerek yok.
***
Diğer bir dükkânla gezimize devam ettik. Kapıdaki panolar matematik seviyenizi bir şekilde sınıyor. Yüzde yetmişe varan indirimler, ikinci üründe yüzde otuz, üçüncü üründe ise ikincinin yarısı. Kimse bu sinir bozucu sistemi anlamadığı için, zavallı satıcılar her gelen müşteriye tek tek açıklama getiriyor. Anlamış görünüp ürünlere doğru ilerliyoruz. Askıdaki bir gömlek vs’nin fiyatını öğrenmek için ciddi bir uğraş gerekiyor. Gömlek yakasına iplikle tutturulmuş dört karton etiket buluyorsunuz. Onlar da gömleğin içinde saklanmış. Dışarı çıkartıyorsun. Birinde markası, birinde bağlı olduğu firma, diğerlerinde fiyatı ve anlamadığınız bir indirim oranı…
Kalitesini anlamak için ürünü ters kıvırıp baktığınızda üç küçük faks kâğıdı uzunluğunda ibareler sıralanıyor. Malum AB standartlarına uyumluyuz…
Her an cildinize batacakmış gibi duran bu kâğıtların birinde çeşitli dillerde yıkama talimatları; ikincisinde yüzde 70 viskoz, yüzde 20 laktoz, yüzde 9 fruktoz ve yüzde 1 kaşmir gibi oranlar; üçüncüsünde ise hangi ülkede imal edildiği yazıyor. Ayırımcılık olmasın ama ‘Made in China’ etiketini gördüğümde ilişki anında kesiliyor.
***
Bizler günlük hayatın keşmekeşinden mizah yaratmaya çalışırken, bir yıldız kayıp gitti. Sevgili Jojo Franco’yu yitirdik. Onu renkler aracılığıyla tanıdım. Huzur yansıtan tabloları, kullandığı yumuşak renkler kadar insanı tatlı hayallere götüren yapıtlar…
Ve aynı kullandığı renkler kadar sevgi dolu bakışları.
Franco, Gözlem Sanat Galerisinde Henri Mitrani ile 17 Kasım-4 Aralık 1993’te bir sergi açmıştı. Şalom arşivlerine baktım. Mary Asayas, her ikisiyle de sanata açılan kapılarıyla ilgili bir röportaj yapmıştı. Satırlar arasında Jojo, ‘Sarıya çok önem veririm. Neşedir sarı, aydınlık, olumlu olmak. Maviyi de çok kullanırım. Sevgi hepsinin içinde…’ demişti.
Jojo Franco, Henri Mitrani, Mary Asayas…
Üç dostu aynı sayfada buldum.
Yine buluştular…
Huzur içinde kal Jojo.